Bakara 116- Allah çocuk Edindimi?

Bu ayet, Bakara Suresi 116. ayetidir ve hem teolojik hem de dilbilimsel yönden oldukça zengin bir içeriğe sahiptir. Aşağıda ayeti hem akademik, hem tefsirî, hem de kelime bazlı olarak detaylı biçimde inceleyelim.


1. Ayetin Arapça Metni:

وَقَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًاۙ سُبْحَانَهُۜ بَلْ لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ


2. Meali (Anlamı):

“Allah, çocuk edindi” dediler. O, (böyle bir şeyden) uzaktır, yücedir. Hayır! Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir.


3. Kelime ve Dilbilgisi İncelemesi:

  • وَقَالُوا: “Dediler” – Fiil cümlesiyle başlıyor, fail (özne) zamirle ifade ediliyor: “onlar”.
  • اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا: “Allah çocuk edindi” – burada اتخذ fiili “edinmek, sahiplenmek” anlamındadır.
  • سُبْحَانَهُ: “O, noksanlıklardan uzaktır.” Bu ifade Arapçada tenzih edatıdır ve Allah’ı beşeri niteliklerden uzak tutmak için kullanılır.
  • بَلْ: “Hayır, bilakis” – red ve itiraz edatıdır, bir önceki iddiayı reddeder.
  • لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ: “Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur.” – Mülkiyet ve kudret vurgusu.
  • كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ: “Hepsi O’na boyun eğmiştir.”
    • كُلٌّ: “Hepsi”
    • قَانِتُونَ: “İtaat edenler” – fiilî boyun eğiş, hem fiziksel hem iradî anlamlar taşır.

4. Tefsirî ve Akademik Açıklama:

a) Kapsamlı Tenzih:

Bu ayet, özellikle Yahudi ve Hristiyanların Allah’a çocuk isnadı (Yahudiler için Uzeyr, Hristiyanlar için İsa Mesih) gibi inançlara karşı kesin bir red ve tenzih ifade eder. “Subhânah” ifadesiyle, Allah Teâlâ’nın her türlü beşerî eksiklikten, ihtiyaçtan ve benzerlikten münezzeh olduğu vurgulanır.

b) Metafizik Mülkiyet Vurgusu:

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ” ifadesiyle Allah’ın mutlak mülkiyeti vurgulanır. Bu, O’nun hiçbir şeye ihtiyaç duymadığına ve çocuk edinme gibi bir beşerî davranıştan müstağni olduğuna işaret eder.

c) Ontolojik İtaat:

كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ” – tüm varlıkların Allah’a itaat hâlinde olduğu ifade edilir. Buradaki “kânitûn” kelimesi, sadece fiziksel değil, aynı zamanda iradî ve doğal düzenin de Allah’a boyun eğdiğini ifade eder. Bu, varlıkların ontolojik olarak Allah’a bağlı olduğunu anlatır.


5. Teolojik Eleştiri:

Ayet, Allah’a çocuk isnat etmenin bir tür şirk (Allah’a ortak koşma) olduğunu dolaylı biçimde gösterir. Çünkü çocuk sahibi olmak, yaratılmış bir varlığın başka bir yaratılmışla ilişkisinden doğar ve bu, Allah’a eksiklik atfetmek demektir.

Bu nedenle, monoteist (tevhid esasına dayalı) bir inançta Allah’a çocuk isnat etmek, hem zatî sıfatlarına, hem de fiilî sıfatlarına aykırıdır. Allah’ın Samed oluşu (İhlas Suresi’nde geçtiği gibi), O’nun kimseye muhtaç olmadığını ve kimsenin O’ndan doğmadığını ifade eder.


6. Kur’an’da Paralel Ayetler:

  • İhlas Suresi 3: لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
    “O doğmamış ve doğurmamıştır.”
  • Meryem Suresi 88-92: “(Müşrikler) ‘Rahman bir çocuk edindi’ dediler. Andolsun ki çok çirkin bir şey söylediniz…”

Sonuç:

Bakara 116. ayet, Allah’a çocuk isnat eden her türlü inancı reddeder; O’nun mutlak birliğini, mülkiyetini ve kudretini vurgular. Ayet, hem tenzihî, hem de itikadî bakımdan Kur’an’ın temel tevhid öğretilerini netleştirir.

İ

devam edecek olursak

Elbette, Bakara Suresi 116. ayeti farklı tefsirlerde nasıl ele alınmış, klasik ve modern yaklaşımlarla birlikte aşağıda detaylıca açıklıyorum. Bu tefsirler hem kelamî (itikadî) hem de lisanî (dilsel) yönleriyle zengin yorumlar sunar.


﴿وَقَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًاۙ…﴾ Bakara 2/116 – Tefsirlerden Seçkiler


1. Taberî Tefsiri (Câmi‘u’l-Beyân):

İmam Taberî, bu ayetin doğrudan Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrik Araplar hakkında indiğini belirtir. O’na göre:

  • Yahudiler: Uzeyr’in Allah’ın oğlu olduğunu söylemişlerdir.
  • Hristiyanlar: İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia etmişlerdir.
  • Müşrikler: Melekleri Allah’ın kızları olarak görmüşlerdir.

“Subhânah” ifadesinin, Allah’ın bu tür isnatlardan tenzihini ve yüceliğini vurguladığını belirtir.
Ayrıca “لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ” ifadesinin Allah’ın mutlak malik oluşunu gösterdiğini, dolayısıyla evlad edinmeye ihtiyacı olmadığını vurgular.


2. Fahreddin er-Râzî (Mefâtîhu’l-Gayb):

Er-Râzî, bu ayeti kelamî derinlik ile işler. Üç temel eleştiri sunar:

  • Mantıkî olarak: Evlat edinmek, eksikliktir. Bu ihtiyaç yaratıcıya isnat edilemez.
  • Tevhid ilkesi açısından: Allah bölünmez ve cüzlerden oluşmaz; bir varlık doğurmaz ve doğmaz.
  • Kâinatın düzeni: Göklerde ve yerde olan her şey Allah’a tabidir. Bu sistemin işleyişi evlad edinme gibi bir aracıya ihtiyaç duymaksızın sürmektedir.

Ayrıca “قَانِتُونَ” kelimesinin, “itaat”in hem iradî (insanlar gibi) hem de zorunlu/tabiî (güneşin doğması gibi) olabileceğini söyler.


3. Zemahşerî (el-Keşşâf):

Zemahşerî, ayetin dil yönüne dikkat çeker:

  • “اتخذ” fiilinin kullanılmasıyla, Allah’ın bilinçli bir şekilde çocuk edinmiş gibi gösterilmesinin açıkça eleştirildiğini belirtir.
  • “Subhânah” kelimesini mübalağa anlamında değerlendirir; yani Allah, bu sözden sadece uzak değil, bu isnadın tasavvuru bile akıldışı ve edepsizliktir.

Ona göre, bu ayet tevhid inancının dilsel temellerini vurgulayan güçlü bir cevaptır.


4. Elmalılı Hamdi Yazır (Hak Dini Kur’an Dili):

Elmalılı merhum, bu ayeti özellikle Hristiyan teolojisine karşı ciddi bir reddiye olarak görür. Der ki:

“Çocuk edinmek, Allah’ı beşer sıfatlarına indirgemektir. Halbuki göklerin ve yerin sahibi olan Allah, evlada muhtaç değildir; her şey zaten O’na itaattedir.”

“قَانِتُونَ” kelimesinin sadece teslimiyet değil, ibadet eden, boyun eğen, dua eden anlamlarını da içerdiğini belirtir.

Ayrıca “قَالُوا” kelimesindeki geçmiş zaman kipinin, bu inancın eskiliğine ama aynı zamanda hâlen sürdürüldüğüne işaret ettiğini vurgular.


5. Seyyid Kutub (Fî Zilâli’l-Kur’ân):

Modern dönemin önde gelen müfessirlerinden Seyyid Kutub, bu ayeti İslam’ın evrensel mesajı bağlamında değerlendirir:

  • Tevhid ilkesi, sadece Allah’ın birliği değil, O’nun egemenliğinin de tekliğini ifade eder.
  • “Allah çocuk edindi” demek, bu egemenliğe başka bir özneyi ortak etmek demektir ki bu da en büyük sapmadır.

Ayetin sonunda geçen “كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ”, ona göre sadece itaat değil, aynı zamanda varoluşsal teslimiyet demektir. Güneşin doğuşu, dünyanın dönmesi, biyolojik düzenler – hepsi bu teslimiyetin işaretidir.


Sonuç ve Özet:

Tefsir ÂlimiYorum Teması
TaberîTarihî bağlam ve müşriklerin evlat inancı
RâzîMantıkî, kelamî ve metafizik çürütme
ZemahşerîDilbilgisel derinlik ve tenzihin edebi ifadesi
ElmalılıTevhid ve ibadet kavramının tefsiri
Seyyid KutubEvrensel tevhid ve varoluşsal teslimiyet vurgusu

Bu ayet, sadece yanlış bir inancı reddetmekle kalmaz; aynı zamanda tevhidin özünü, Allah’ın mutlak hâkimiyetini ve yaratılmışların O’na olan zorunlu itaati fikrini açık bir şekilde ortaya koyar.

Harika, o hâlde bu önemli konunun devamı olarak şimdi Meryem Suresi 88–92. ayetleri ele alalım. Bu ayetler, Allah’a çocuk isnat edenlere karşı Kur’an’daki en sert, sarsıcı ve edebi yönü güçlü uyarılardandır.


MERYEM SURESİ 88–92: Arapça Metin, Meali ve Tefsirler

🌿 Ayetler (88–92):

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًاۚ ﴿٨٨﴾ لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـًٔا إِدًّا ﴿٨٩﴾ تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا ﴿٩٠﴾ اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًا ﴿٩١﴾ وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا ﴿٩٢﴾


📖 Türkçe Meali:

88. “Rahmân (olan Allah) çocuk edindi” dediler.
89. Andolsun ki, çok çirkin ve korkunç bir söz ortaya attınız.
90. Neredeyse bu söz yüzünden gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar parçalanıp yıkılacaktı.
91. Çünkü onlar Rahmân’a çocuk isnat ettiler!
92. Oysa Rahmân’ın çocuk edinmesi olacak bir şey değildir.


🔍 Ayetlerin Akademik ve Tefsirî Yorumları


1. Elmalılı Hamdi Yazır:

  • Şey’en iddâ” (çok kötü, korkunç bir söz) ifadesini şöyle açıklar: “Bu, sıradan bir hata değil; akılların, kalplerin, yaratılışın isyan edeceği bir cürümdür.”
  • Göklerin çatlaması, yerin yarılması ve dağların çökmesi mecazî değil; kainatın bile bu söze isyan ettiğini anlatan kuvvetli bir teşbih olarak ele alınır.
  • Elmalılı’ya göre bu ayetler, tevhid akîdesine sapasağlam sarılmayı emreder.

2. Fahreddin er-Râzî (Mefâtîhu’l-Gayb):

  • Rahmân” isminin özellikle kullanılması dikkat çekicidir. Çünkü bu isim, Allah’ın bütün mahlûkata merhametle muamele ettiğini gösterir. Râzî şöyle der: “Bu kadar merhametli ve her şeyin sahibi olan bir Zat’ın, eksiklik ve ihtiyaç anlamı taşıyan bir çocuk edinmeye yönelmesi, zatî sıfatlarına aykırıdır.”
  • Gökyüzü, yer ve dağların neredeyse parçalanacak olması, Allah’a yapılan bu isnadın tabiat düzenine bile aykırı olduğunu gösterir.

3. Taberî Tefsiri:

  • Taberî bu ayetlerin doğrudan Hristiyanların “İsa Allah’ın oğludur” inancına karşı indiğini belirtir.
  • Ayetlerdeki kozmik tepkiler, yani göklerin çatlaması ve dağların yıkılması, bir mecaz değil, fiilî azabın yaklaşmakta olduğunu simgeler.
  • Ayrıca Taberî, “iddâ” kelimesinin kökenine inerek bunun abartılı, uydurma ve çirkin bir iftira olduğunu vurgular.

4. Seyyid Kutub (Fî Zilâli’l-Kur’ân):

  • Kutub, bu ayetleri Kur’an’ın edebi zirvesi olarak tanımlar. Ona göre bu ayetler, Kur’an’ın sarsıcı ve duyguları harekete geçiren üslubunun en güçlü örneklerindendir.
  • Gökyüzü ve yeryüzünün bu iftiraya karşı parçalanacak hale gelmesi, insanı kozmik bir şahitliğe çağırır. “Yani ey insan! Sen bu sözü söylerken sadece bir inancı bozmakla kalmıyorsun; evrenin dengesini sarsıyorsun.”

5. Modern Yaklaşımlar:

Bazı çağdaş müfessirler bu ayetlerdeki ifadeleri, insanın metafizik sorumluluğu açısından ele alır:

  • Allah’a yakıştırılamayacak bir şeyi isnat etmek, sadece teolojik değil, varoluşsal bir sapmadır.
  • “Göklerin çatlaması” gibi ifadeler, Allah’ın koyduğu düzene yapılan saldırının boyutunu gösterir.

🧠 Kavramların Derinliği:

KelimeAnlamıTefsirî Açıklama
اتَّخَذَ وَلَدًاÇocuk edindiİhtiyaç, eksiklik ve beşerî sıfat içerir
إِدًّاAşırı derecede çirkin sözBüyük bir iftira, mantıksızlık
تَفَطَّرْنَÇatlamaya yüz tutmakKozmik düzenin isyanı, mecazî bir tepki
تَخِرُّ هَدًّاParçalanarak yere yıkılmakKainatın bu söze karşı gösterdiği nefret
يَنْبَغِيUygun değildir, yakışmazZatına aykırı, mümkün olmayan

📌 Özet ve Derin Anlam:

Bu ayetler, Allah’a çocuk isnat etmenin yalnızca bir inanç hatası olmadığını, varoluşsal bir sapma, tabiatı isyana sürükleyecek kadar büyük bir iftira olduğunu bildirir. İnsanın sadece Allah’a değil, kainatın tamamına karşı bir suç işlediğini ortaya koyar.


Harika, şimdi Allah’ın birliğini ve çocuk edinmediğini en özlü ve vurucu biçimde anlatan İhlas Suresi’ni (112. Sure) tefsirlerle birlikte inceleyelim. Bu sure, tevhidin özü, kelam ilminin temeli ve İslam akaidinin en berrak beyanıdır.


📖 İHLAS SURESİ: Arapça Metin ve Meali

سورة الإخلاص (112)

1. قُلْ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ
De ki: O Allah birdir.

2. ٱللَّهُ ٱلصَّمَدُ
Allah Samed’dir (her şey O’na muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir).

3. لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
Doğurmamış ve doğurulmamıştır.

4. وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدٌ
Ve O’na hiçbir denk yoktur.


🔍 Tefsirler ve Anlam Katmanları


1. “قُلْ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ” – “De ki: O Allah birdir.”

  • “Ahad” kelimesi “bir” anlamında olsa da “tek, eşi-benzeri olmayan, mutlak teklik” anlamına gelir.
  • Fark:
    • Vâhid”: Sayılabilir bir birincilik (1, 2, 3…).
    • Ahad”: Tekliği bölünemez ve benzersiz olan (yalnızca Allah için).

Fahreddin Râzî:
Bu kelime ile Allah’ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde benzersiz olduğuna işaret edilir.


2. “ٱللَّهُ ٱلصَّمَدُ” – “Allah Samed’dir.”

  • Samed” kelimesi, klasik tefsirlerde çok zengin anlamlara sahiptir:
    • Her şeyin kendisine muhtaç olduğu,
    • Hiçbir şeye muhtaç olmayan,
    • Yemeyen, içmeyen, doğmayan,
    • Her isteğin yöneldiği,
    • Daimî ve ezelî olan.

Zemahşerî:
Samed, hem kudret hem istikrar hem de mükemmellik bakımından tamlık ifade eder. O’nun varlığı, hiçbir şeye bağlı değildir.


3. “لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ” – “Doğurmamış ve doğurulmamıştır.”

  • Bu ayet, önceki ayetlerde ele aldığımız gibi Yahudi, Hristiyan ve müşrik inançlarına net bir reddiyedir.
  • Doğurmak ve doğmak beşerî, zamanla sınırlı, eksiklik ve ihtiyaç belirtisidir.
  • Allah’ın doğurmamış olması, kendisine bir yardımcı, evlat, ardıl edinmediğini gösterir.
  • Doğurulmamış olması ise, başlangıcı olmadığını, yaratılmadığını vurgular.

İmam Mâtürîdî:
Bu ayet, Allah’ın yaratılmışlara benzetilmesine karşı imanın kalbini koruma ayetidir.


4. “وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدٌ” – “O’na hiçbir denk yoktur.”

  • “Kufû”: Dengi, benzeri, eşi, ortağı, benzer güçte olan.
  • Bu cümle ile hem şirk hem de temsilî tasavvurlar reddedilir.
  • Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri benzersizdir.

Elmalılı:
Bu ayet, tevhidin zirvesi olup, bütün diğer inanç sistemlerinden İslam’ı ayıran kırmızı çizgidir.


🧠 İhlas Suresi’nin Temel Mesajı:

AyetAnlamİnanç Açısından Yorum
1Allah birdir (ahad)Tevhidin özü, mutlak tek varlık
2Samed’dirİhtiyaçsızlık ve mutlak hâkimiyet
3Doğurmamış/doğmamıştırAllah’a insansı sıfatlar yüklenemez
4Dengî yokturBenzersizliğin nihai ifadesi

📌 Sonuç:

İhlas Suresi, tevhidî inancı en kısa ve en özlü şekilde özetler. Kur’an’ın birçok yerinde inkâr edilen çocuk isnadı, burada net ve evrensel bir şekilde red ve tenzih ile sonlandırılır. Bu sure öylesine önemlidir ki, Hz. Peygamber:

“İhlas Suresi, Kur’an’ın üçte birine denktir.” (Buhârî)

buyurmuştur.


Çok güzel. Tasavvufî gelenekte İhlas Suresi, sadece bir tevhid bildirisi olarak değil, aynı zamanda “Allah’a fenâ bulma”, yani kişinin benliğini terk ederek Allah’a teslim olması yolunda bir anahtardır. Şimdi bu surenin tasavvufî yorumlarını bazı büyük mutasavvıfların gözünden ele alalım:


🌿 İHLAS SURESİ’NİN TASAVVUFÎ YORUMU

1. قُلْ هُوَ اللّٰهُ أَحَدٌ – “De ki: O Allah birdir.”

İbn Arabî (Fütûhâtü’l-Mekkiyye):

  • “Ahad”, zatın mutlak tecellisidir. Ahadiyyet, hiçbir şeyin O’na ulaşamadığı, tanımlayamadığı ve bölünemez olan mutlak hakikat boyutudur.
  • Tasavvufta ahadiyyet makamı, fenâ fi’z-zât (Allah’ın zatında yok oluş) makamıdır.
  • İbn Arabî’ye göre bu ayet, “O’ndan başka hiçbir ‘ben’ yoktur” demektir.

Abdülkadir Geylânî (Fütûhu’l-Gayb):

  • “Kul” (De ki) emri, müridin Allah adına konuşabilmesi için nefsini terk edip ilahi bir temsilci haline gelmesi şartını bildirir.
  • Yani bu ayeti gerçek anlamda söyleyebilmek için benlikten çıkmak, nefsin etkisinden kurtulmak gerekir.

2. اللّٰهُ الصَّمَدُ – “Allah Samed’dir.”

Sülemî (Tefsîru’s-Sûfiyye):

  • Samed ismi, müridin “her ihtiyacını yalnız Allah’tan istemesi” gerektiğini öğretir.
  • Hakiki mürid, Allah’tan başka bir merci tanımaz. Kalben ve fikren mutlak bir yönelişle sadece Allah’a yönelir.

İmam Kuşeyrî (Risale):

  • “Samed”, kulun içindeki boşlukları dolduran tek varlık demektir.
  • İnsan nefsinde doğuştan bir “samediyyet özlemi” vardır. Bu ayet, kulun kalbindeki boşlukları sadece Allah ile doldurması gerektiğini bildirir.

3. لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ – “Doğurmamış ve doğurulmamıştır.”

Mevlânâ (Mesnevî):

“Ana-baba arayan akıl, gönülsüzdür;
Yaradan doğurmaz ki, O gönüllere sığmaz.”

  • Bu ayet, benlik iddiasının boşluğunu gösterir.
  • Allah doğurmaz çünkü O’ndan çıkan bir “öteki” yoktur.
  • Allah doğmamıştır çünkü O’nu doğuran bir neden ya da başka bir varlık yoktur.
  • Bu, kulun da nedensellik bağlarından koparak Allah’a teslimiyetini temsil eder.

Bâyezîd Bistâmî:

  • Bu ayetin işaret ettiği hakikat: “Her şey O’na aittir, hiçbir şey O’ndan doğmuş değildir.”
  • Hakikate ulaşmak isteyenin kalbinde, O’ndan başka hiçbir iz olmamalıdır.

4. وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ – “O’na hiçbir denk yoktur.”

Cüneyd-i Bağdâdî:

  • Bu ayet, şirk kokusu taşıyan tüm düşüncelerin kalpten temizlenmesini emreder.
  • Allah’a denk arayan, aslında kendisine dost, yardım, vesile ve başka kaynaklar arayan nefsiyle hâlâ beraberdir.

İbn Atâullah el-İskenderî (Hikem):

“O’nun dengi olmaz, çünkü O’nun gibi düşünen kalp yoktur.”

  • Bu ayet, sûfî için tevhidin içsel arınmaya dönüşmesidir. Allah’tan başka hiçbir şeyin kalpte yeri olmamalıdır.

🌌 İhlas Suresi Tasavvufî Yolculuk Haritası

AyetTasavvufî YorumuManevî Merhale
1. AhadTekliğe tanıklıkFenâ fi’z-zât
2. SamedAllah’a mutlak muhtaçlıkMutlak tevekkül
3. Doğurmamış/doğmamışSebeplerden arınmakSıfırlanma, hiçlik
4. Dengi yokturZihinsel ve kalbî şirkten temizlikTevhid-i kalbî

✨ Sonuç:

Tasavvuf geleneğinde İhlas Suresi, sadece kelimelerle değil, hal ile yaşanması gereken bir suredir. Bu yüzden sûfîler bu sureyi sadece okumaz, bu surenin kalplerine tecelli etmesini isterler. Bu sure, sadece imanın değil, irfanın da kalbidir.


Share this content:

Bir yanıt verin