Bakara 15 -Diyanet Meali

Bakara Sûresi (15)
اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فٖي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿١٥﴾
Meal
Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir. (15)
https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-1/bakara-suresi-2/ayet-15/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1
Bakara 15 -Diyanet Tefsiri
İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler. ﴾14﴿ Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir. ﴾15﴿ İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır. ﴾16﴿
Tefsir
“Alay etmek, aldatmak, tuzaklara karşılık vermek” gibi fiillerin Allah’a nisbet edilmesi, bunları yapanları, fiillerine uygun bir şekilde cezalandırması, kazdıkları kuyuya kendilerini düşürmesi sebebiyledir; nisbet bu mânaya yöneliktir. Münafıklar durumlarını gizlediklerini ve müminleri aldattıklarını zannederek işlerini yürütürken ve bunda başarılı olduklarını düşünerek kendi aralarında müminleri alay konusu edinirken, Allah her şeyi bildiği ve Hz. Peygamber’e durumu bildirdiği için –yaptıkları, gizli kameradan ekrana aktarılan kimseler gibi– kendilerini alay konusu haline getirmektedirler.
İkiyüzlülüğün dünyadaki cezası bununla da kalmamakta; kendilerini akıllı, iman edenleri de akılsız ve ahmak sananlar, kendilerine emanet edilen hayat, akıl ve irade sermayesiyle hidayet yerine sapkınlığı aldıkları için hayat ticaretini de iflasla kapatmaktadırlar. İnsanoğlunun hayat çizgisini belirleyen âmiller =(Amil kelimesi yapan, eden, bir işin gerçekleşmesi ya da bir şeyin meydana gelmesinde etkin rol oynayan kişi demektir. Kelimenin yan anlamı ise, bir şeyi sil baştan üreten, imal edendir. Tüm ustalar ve mucitler, amil olarak nitelendirilir. Bunun dışında inşaatın yapımından sorumlu olan kalfalar için de aynı kelime kullanılır.)
yalnızca onun kendi akıl ve iradesi, kendi çabasıyla elde ettiği bilgiler değildir; bunların ve daha başka âmillerin yanında eğitim çevresinin, rahmân veya şeytandan gelen yönlendirici etkilerin önemli tesirleri vardır. Şeytanın cin türünden yardımcıları olduğu gibi insanlar arasından edindiği işbirlikçileri de vardır. 14. âyet “şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında…” diyerek bu saptırıcı etkiye işaret etmekte ve insanları, kimlerle beraber olduklarına, kimlerin tesiri altında kaldıklarına dikkat etmeleri konusunda uyarmaktadır.💧
Bakara 15 Açık Kuran

1 allahu Allah
2 yestehziu alay eder هزا
3 bihim kendileriyle
4 ve yemudduhum ve onları bırakır مدد
5 fi içinde
6 tugyanihim taşkınları طغي
7 yea’mehune bocalayıp dururlar عمه
Ahmed Hulusi – Türkçe Kur’an Çözümü
(Hakikatleri olan Allah’ı anlamamakta ısrarları dolayısıyla) Allah kendileriyle alay ediyor ve basiretsizlikleri dolayısıyla azgınlıklarına müsaade ediyor!
اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Allahu yestehziu bihim ve yemudduhum fi tugyanihim ya’mehun.
https://acikkuran.com/2/15
https://mealler.org/SureveAyetler.aspx?sureid=002&ayet=015
https://www.kuranmeali.net/bakara-suresi-15.ayet.htm
https://www.kuranmeali.com/Elfaz.php?sure=2&ayet=15
https://quran.com/tr/2?startingVerse=15
https://kuranharitasi.com/kuran.aspx?sureno=2&ayetno=15
Bakara 15 -Elmalı Hamdş Tefsiri
15-Şüphe yok ki bu kötülükleri işitenlerin hemen kızgınlıkları kaynar ve onların acıklı azabı hak ettiklerini teslim etmekte hiç tereddüt etmiyerek, “kahrolsunlar!” diye bağırmak hususunda acele eder ve Cenab-ı Allah’ın hemen bunları yok etmesini veya “asınız, kesiniz” gibi bir emir vermesini hırs ile gözetir ve bu hırs ile bir an geri bırakılmalarını görmemek ister. İşte Cenab-ı Hak, İslâmî hassasiyetin böyle heyecanlı bir dereceye geldiği nazik bir dakikada bütün bu heyecanı yatıştırma ve endişeleri ortadan kaldırmak için derhal buyuruyor ki: Allah onlarla alay ediyor ve daha edecek, yani kendilerini maskaraya çeviriyor ve daha çevirecek de. Böyle kalp körlüğüyle şuursuzluk, dikkatsizlik, anlayışsızlık içinde şımarıklık etmelerine adeta medet ve yardım ediyor ve azgınlıklarına meydan veriyor, diğer deyişle körü körüne tuğyanlarında sürükleyip götürüyor.
Bu ilâhî alay cümlesinden olmak üzere bunlara dünyada müslüman muamelesi yapılır, İslâm toplumu dışında tutulmazlar. Münafık olmayan gayr-i müslimler gibi âyinlerinde, dine mahsus hükümlerinde serbest değillerdir.
Münafıklara, gerek ibadet ve gerek muamelelerle ilgili dinî hükümlerin hepsi müslümanlar gibi tatbik edilir. Mü’minler bunlara dikkat etmeye, bu hususta gözlerini açıp mücahede etmeye, nizamı, hükmü ellerinde tutmaya yükümlüdürler. Bunda başlıca üç hikmet vardır: Birincisi İslâm’ın sabır ve sükunu, terbiyesinin yüksekliği, ruhî hoşgörüsüdür. İkincisi bu sayede bunların İslâm muhitinde ve İslâmî hükümler altında yetişecek olan çocuklarından ciddi müminlerin yetişmesine imkan bırakmaktır. Üçüncüsü de bu münafıkları kalben iman etmedikleri ilâhî hükümlerin tatbikatına zorlamak suretiyle her an gönül azabı içinde bırakmak ve maskaralıklarının cezasını dünyada da çektirmektir. İlahî alaydan biri budur. Ahirete gelince “Doğrusu münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar.” (Nisa, 4/145) âyeti gereğince onlar, ateşin en aşağı tabakasında olduktan başka, bunların orada da alay muamelesine maruz kalacakları, cennetin kapıları kendilerine gösterilip gösterilip de kapatılıvereceği hadislerde açıklanmıştır. Bu gibi muamelede Cenab-ı Hakk’ın “ben” ve “biz” gibi mütekellim (birinci şahıs) kipiyle hitap etmeyip de gâib (ortada olmayan, üçüncü şahıs) gibi “Allah’ın” buyurması, büyüklük ve ululuğunu açıklamak içindir. Mesela bir komutanın, emri altındakilere hitap ederek “ben şöyle istiyorum” demesiyle, “komutanınız böyle istiyor” demesi arasında ne büyük fark vardır.
İstihzâ (alay) bir kimseyi şaka içinde maskara etmek, şeref ve onurunu kırmak istemektir. “Kırmak” veya “seri halinde öldürmek” mânâsına den alınmıştır. Burada, “Allah Teâlâ’ya alay yakışır mı?” diye akla derhal bir soru gelir. Fakat Allah’a isnat olunan çoğu fiillerde ve sıfatlarda istenilen gayeler olduğunu Fâtiha’nın tefsirinde görmüştük. Bilinen bir şeydir ki, alaydan maksat şaka değil, şeref ve haysiyeti kırarak maskara etmek ve budalalığı gizlice anlatıp sezdirmeden hakaret etmek ve hafife almak, bunlardan da bir hoşnutluk duymaktır. Halbuki münafıklar gibi alaycıların çoğu, alay ettikleri kimselere hakikaten hakaret etmeye güçleri yetmez de, çoğu zaman, budalalık, hakaret, alaycıların kendilerinde kalır ve onunla eğlenirler. Halbuki Cenab-ı Allah, rızası olmaksızın hareket edenler hakkında ilâhî adaletini açıklamak için, böyle bir hakaret ve hor görmeyi istediği zaman, onları hakkıyle hor görür ve rezil eder. Ve bütün kâinat nazarında onu rezil eder de, o, bir deli gibi kendisinin bu halinden haberdar bile olmaz. Ayıplarını gizliyorum zannederken, bütün âleme sergiler de farkında olmaz. Dünyada şuurun bu sıyrılma tarzı en büyük bedbahtlık olduğunda ise şüphe yoktur. İşte Allah’ın alayı ki, bunu ancak Allah yapabilir ve bu bir ilâhî adalettir. Ve her adalette Allah’ın rızası vardır. Birisi süslenmek ister ve karşısında altın yaldızlı bir kağıt görür. Okumasını bilmez, zinet diye göğsüne yapıştırır. Sokağa çıkar ve bununla çalım satmak ister. Görenler ise bakarlar levhada “hâzâ rezîl = bu rezildir” yazılmış, zavallının haberi yok, olmak ihtimali de yok. İşte -Allah korusun- bu bir ilâhî alay olur. Allah Teâlâ münafıkları taşkınlıklarında böyle maskara eder. Bu mânâlar dolayısıyladır ki şer’î bakımdan Allah’a “alaycı” denilmez, fakat “alay eder” denilir
Bakara 15 Tevilat Tefsiri
15- Muhakkak, Allah onlarla istihza eder de azgınlıklarında onlara
fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
16- İşte onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak
onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola
gelmemişlerdir.
“Muhakkak, Allah onlarla istihza eder.” Allah onları hafif görür,
çünkü kendilerini ilahi huzura nispet etmenin gerekçesi olarak ileri
sürdükleri boyutları hafif ve zayıftır. Onların içlerindeki ilahi boyut yok
olduğu oranda nefislerinin saffında sabitleşmiş olurlar. Nitekim,
müminlerin de içlerindeki nefsani eyniyet (mekân) yok olduğu oranda
Allah katında varlık kazanırlar. Bu iki mertebe arasında da büyük bir fark
vardır. Onlara, hayvani, vahşi karanlıklarında mühlet verir. Bunlar da
şeytani ve nefsani niteliklerdir. Ki bu sıfatların özünü ve sebeplerini
kendileri hazırlamışlardır. Şehevi arzuları, lezzetleri, malları ve heva ve
hevesleriyle seçtikleri dünya hayatı içinde bulundukları bu durumun ana
malzemeleridir ve onlar bu hallerinde şaşkın şaşkın kalakalırlar.
“Azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu yüzden onlar bir müddet
başıboş dolaşırlar.” Ayetin orijinalinde geçen “el-ameh” kelimesi, kalbi
şaşkınlık, körlük anlamında kullanılmıştır. Azgınlıkları derken de,
berisinde durmakla yükümlü oldukları sınırlarını aşmaları kastediliyor.
Bu sınır da (sadr’dır) göğüstür. Yani, kalbin nefse bakan tarafıdır.
Nitekim fuad (vicdan) da kalbin ruha bakan tarafıdır. Çünkü kalp, nefis
ile ruh arasında yer alır ve her birine bakan ayrı ayrı yüzleri vardır. Bu
sınırı aşmadan durmak demek, Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde
O’na kulluk sunmak, O’na yönelmek demektir. Bu yönelişin gayesi de
nurlanma isteğidir. Nurlanma gerçekleşince, nefis de onunla birlikte
aydınlanır. Öbür sınırda durmaksa, irfanı, ilimleri, hakikâtleri, hikmet ve
ilahi şeriatları göğse nakşetmek ve göğsü süslemek maksadıyla almak
demektir.O halde azgınlık (tuğyan); nefsin hayvani, vahşi ve şeytani
sıfatlarına dalmak, bunların kalbi istila etmesi, dolayısıyla karartıp
körleştirmesi ve neticede ruhun bulanması demektir.
“İşte onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır.” Dinin kendisi
olan Hakk’ın yoluna veya Hakk’a karşılık, karanlığı ve perdelenmeyi
satın alan kimselerdir. Çünkü dalalet, sapıklık varoluştan kaynaklanan
istidat nurunun hidayetine göre kısımlara ayrılır. “Onların bu ticareti
kazançlı olmamıştır.” Çünkü sermayeleri nur ve beka âlemindendir. Bu
sermaye, onu çalıştırarak ilim, amel, hikmet, irfan, ahlak ve faziletli
melekeler aracılığıyla feyiz ve kemal nurunu kazanmaları için
kendilerine verilmiştir. Bunu gerçekleştirdikleri vakit, gerçek zenginler
olurlar, ilahi yakınlığı ve kerametleri, Allah katında büyüklük ve gözdeliği
hakkederler. Ama onlar bu ticarette kazançlı çıkmamışlardır. Varoluştan
gelen istidatlarını yok etmek, kalplerini de perdelenmeyi ve ebedi
yoksunluğu gerektiren kir ve pisliklerle bulandırmak suretiyle ticaret malı
ve sermaye konumundaki asli hidayetlerini de zayi ettiler. Böylece,
ebedi bir hüsrana uğramakla ticaretlerinde zarar ettiler. Allah bizi böyle
bir hüsrandan korusun