Ta ki; Düşünce gücünü kendinde bulan, tam manası ile düşünebilsin..
Anlatılan manâlar arasında öyleleri vardır ki; Ancak kapalı bir ifade, ya da geniş manâlı bir işaretle anlatılabilir..
Böyle anlatılması gereken bir şey; Eğer açık bir şekilde anlatılacak olursa.. zihin kayar.. Esas mahallinden ayrılır; başka bir yöne gider.. Bu ise.. beklenen hasılatı getirmez.. Öyle ki; Arananın bulunması imkânsız hale gelir..
Bu durumİ İnce bir iştir.. Çoğu kez vukubulur..
Bu manâyı, -Nuhʼun gemisi anlatılırken geçen- şu âyet-i kerime ile, daha iyi anlatabiliriz;
- “Onu levhalar ve çivilerle yapılmışa yükledik..” (54/13)
Görülüyor ki; Burada gemiden söz edilmiyor.. Ve o, Nuhʼu yüklenen, aslında; Levhalarla,
çivilerle yapılan değildir.. O halde neyle?. Düşün..
Böyle olsaydı;
- Levhalarla, çivilerle yapılan gemiye yükledik..
Şeklinde bir ifade tarzı tercih edilirdi..
13- Onu levhalar ve çiviler sahibi üzerinde taşıdık.
14- Gözlerimizin önünde akıp gidiyordu… İnkâr edilene bir mükafat olmak üzere.
“Onu…” Yani Nuh’u ameller, amellerle bağlantılı ilimler veya hükümler “levhalar” ve hükümlere istinat eden “çiviler sahibi” akitler içeren bir şeriat “üzerinde taşıdık.”
“Gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.” onlara galip gelen, bürüyen cehaletlerinin dalgaları arasında bizim korumamız altında, gözetimimizde hükmünü icra ediyordu. Bu yüzden de onların cehaletleri Ona galip gelip iptal edemiyordu. “Bir mükâfat olmak üzere…” Bu, Nuh’a (a.s) yönelik bir mükâfattı. Çünkü Nuh, kavmi tarafından nankörlükle karşılanan bir nimetti. Onu tanımadılar, itaat etmediler, gereken saygıyı göstermediler. Böylece, kendilerinin kurtuluşlarına vesile olması fırsatını kaçırdılar. Tam tersine inkâr edip baş kaldırdılar. Bu yüzden de helak oldular.