Batı’nın Hakikate Bakışı: Anlamak Değil, Yenmek İçin
İtalyan araştırmacı Francesca Bocca, İslam’ı kabul ettikten sonra şöyle dedi: “Batı, İslam’a onunla uyuşmadığı için saldırmadı; aksine, kendisini üstün ve en iyi gösterebilmek için İslam’ı çarpıtma ihtiyacı duydu.”
Francesca Bocca’nın bu sözü, Batı’nın İslam’la ilişkisine dair çok yerinde bir teşhis sunuyor. Alıntıda, Batı’nın İslam’a doğrudan zıt olduğu için değil, kendi entelektüel ve kültürel üstünlüğünü tesis etmek için İslam’ı çarpıttığı, yanlış sunduğu ifade ediliyor. Bu, aslında oryantalizm dediğimiz olgunun tam merkezine oturur.
Edward Said’in ortaya koyduğu gibi, Batı, Doğu’yu anlamak için değil, onu kontrol edilebilir ve aşağı görülebilir bir hale sokmak için tanımlamıştır. İslam medeniyeti de bu bağlamda bilinçli olarak ya egzotikleştirilmiş ya da barbarlaştırılmıştır. Çünkü Batı’nın kendi rasyonalist, seküler ilerlemeci kimliğini tanımlayabilmesi için “öteki”ne ihtiyacı vardı. Ve bu öteki, çok kez İslam oldu.
Bocca’nın dikkat çektiği bu çarpıtma, sadece kültürel düzeyde değil; tarih, siyaset, sanat ve özellikle dini bilgi üretimi alanında da karşımıza çıkar. Hz. Peygamber’in hayatı, Kur’an’ın mesajı, İslam’ın kadına ve adalete bakışı gibi pek çok mesele bu zihinsel çarpıtmanın konusu olmuştur.
Ayrıca bu söz, İslam’ın aslında evrensel ve insani bir çağrı olduğunu, düşmanlıkların hakikate değil, hegemonik söylem ihtiyacına dayandığını da ima eder.
🔹 Tasavvufî yorumla bakarsak, Batı’nın bu reddedişi, kendi iç boşluğunu doldurmak için dışsal düşmanlar yaratma çabasının bir tezahürüdür. Nefis, hakikatle yüzleşemediğinde, onu ya küçümser ya da saptırır. İslam bu yüzden değil hakikati gizlediği için değil, hakikati çıplak bir şekilde gösterdiği için Batı tarafından hedef alınmıştır.
🔹 İbn Arabî’nin “hakikat tek, suretler farklıdır” anlayışı, bu tür çarpıtmalara karşı bir panzehir sunar: Hakikat, kimsenin tekelinde değildir. Onu anlamaya çalışanlar çoğu zaman kendi perdeleriyle karşılaşır.
Sonuç olarak:
Francesca Bocca’nın ifadesi bir vicdan muhasebesidir. Aynı zamanda biz Müslümanlara da bir uyarıdır: İslam’ı yeniden sahih suretiyle anlatmak ve hem Batı’ya hem Doğu’ya hakikatin berrak kaynağını göstermek sorumluluğumuzdur.