Jose Luis Zapatero’nun bu açıklamasının arkasında yatan birkaç temel siyasi ve stratejik değerlendirme vardır. Şimdi bu sözü biraz açarak neden böyle bir ifade kullandığını değerlendirelim:
1. Türkiye’nin Jeopolitik Önemi:
Zapatero, Türkiye’nin coğrafi ve diplomatik olarak Doğu ile Batı arasında bir “köprü” olduğunu vurguluyor. Türkiye; Orta Doğu, Kafkasya, Karadeniz ve Balkanlar gibi kritik bölgelerin tam ortasında yer alır. Bu yüzden Türkiye’nin AB içinde yer alması, bu bölgelerdeki krizlerin yönetiminde çok daha etkili bir rol oynayabilirdi.
2. Türkiye’nin Arabuluculuk Potansiyeli:
Zapatero, özellikle Erdoğan döneminde Türkiye’nin hem Ukrayna-Rusya savaşında hem de Gazze gibi krizlerde zaman zaman arabulucu rolüne soyunmuş olması gibi örneklerden yola çıkıyor olabilir. Türkiye’nin AB içinde daha aktif bir diplomatik aktör olması, bu krizlerin büyümesini engelleyebilirdi düşüncesinde.
3. Avrupa Birliği’nin Stratejik Zayıflığına Eleştiri:
Bu söz, aynı zamanda AB’ye bir eleştiri niteliği taşıyor olabilir. AB, büyük krizlerde etkisiz kalmakla eleştiriliyor. Zapatero, Türkiye’nin üyeliğiyle AB’nin bu tür krizlerde daha proaktif ve güçlü bir rol oynayabileceğini savunuyor olabilir.
4. Kültürel ve Medeniyetler Arası Diyalog Perspektifi:
Zapatero, “Medeniyetler İttifakı” projesinin de öncülerindendir. Türkiye’nin Müslüman bir ülke olarak AB içinde yer alması, Batı ve İslam dünyası arasında bir anlayış ve iş birliği zemini oluşturabilirdi. Bu da radikalleşmeyi, kutuplaşmayı ve çatışmaları azaltırdı fikrini yansıtıyor olabilir.
Özetle:
Zapatero şunu demek istiyor:
Eğer Türkiye AB içinde olsaydı, hem AB daha etkili bir dış politika gücü olurdu, hem de Türkiye’nin dengeleyici ve arabulucu rolü sayesinde Ukrayna savaşı veya Gazze saldırısı gibi krizler bu noktaya gelmezdi.