Brifing Belgesi: 31-05-2025 – Gökyüzü İnsanları Araştırması – Sohbet 32
Tarih: 31.05.2025 Konu: Gökyüzü İnsanları Araştırması Kitabının İkinci Cildi, 32. Sohbet Kaynak: 31-05-2025-Gökyüzü insanları araştırması-sohbet-32- (Metin Kaynağı)
Giriş:
Bu sohbet, “Gökyüzü İnsanları Araştırması” kitabının ikinci cildinin 32. bölümü üzerine yapılan bir yorumdur. Temel olarak İslami hakikatlerin idraki, benlik kavramı, insanın değeri, bedenin muazzamlığı, cennet ve cehennemin farklı boyutları ve Kuran ayetlerinden gökyüzünde yaşayan “dabbe”lerin varlığına dair çıkarımlar gibi konuları ele almaktadır. Sohbetin genel tonu, dinleyicileri derin düşünmeye, şuur kazanmaya ve hakikati farklı bir boyutta idrak etmeye teşvik etmektir.
Ana Temalar ve Önemli Fikirler:
- İkiden Birliğe Geçiş (Tevhid): Sohbetin merkezindeki en önemli temalardan biri, şeriattaki “ikilik” anlayışından “teklik” anlayışına geçişin gerekliliğidir.
- Alıntı: “…ikiden birinin kaldırılması gerekiyor ki birlik olsun ikilik yaşantısı devam ettiği müddetçe ben ben lafzı ve yaşantısı güncel olduğundan hakka varmak mümkün olamıyor çünkü kişi kendi varlığını ortaya koymuş ben şunu yaptım ben bunu yaptım demek suretiyle kendi varlığını ispatlamaya çalıştığından hakta fani olamamaktadır işte bu sistemin meydana gelmesi için ikiden birinin gitmesi gerekiyor tabii ki Allah celle celalüu gidemeyeceğine göre kulun gitmesi gerekiyor…”
- Bu geçiş, benliğin (ene) ortadan kalkması ve kişinin Hak’ta fani olmasıyla mümkündür. İkilik üzerine kurulu yaşantılar, kişinin kendi varlığını ön plana çıkarmasına neden olur ve bu da tevhid yolunda ilerlemeye engel teşkil eder.
- Benlik (Ene) Kavramı ve Ruhani Kimlik: Kişinin “Ben kimim?” sorusunu sorması ve bedensel tanımların ötesinde ruhani kimliğini idrak etmesi vurgulanır.
- Bedensel kimliğin fani olduğu, ancak ruhun ezeli olduğu belirtilir.
- Alıntı: “Bizler gayet tabii ben diye bir şeyin varlığını biliyoruz ben dediğimiz zaman biz dediğimiz zaman işte falan kişiden doğdu falan ailenin çocuğu falan şehirde falan yerde yaşıyor yaşı bu gibi ama bunlar bedenimizin bilgiler ruhumuzun bilgileri değildir yani bedeni bir tanıtmadır ruhani bir tanıma ve tanıtma değildir bizim ruhani olarak ceddimiz Ebü Ervah olan Resulullah efendimizdir…”
- Alıntı: “…ezeli varlıklarız ancak doğan bu bedenlerimizdir bu bedenin bir başlangıcı olduğuna göre bir de sonu olacaktır çünkü dünyanın sistemi buna göre kuruludur yani belirli bir süre var olup sonra yokluğa gidiş üzere kurulur ama bizim asli varlığımız olan ruhumuz özümüz hakikatimiz ayanı sabitemiz ezelidir…”
- İnsanın Değeri (Alemin Gözbebeği): Bütün insanların Allah katında değerli olduğu ve alemin gözbebeği olarak yaratıldığı vurgulanır. Engelli bireylerin varlığı, diğerlerinin nimetlere şükretmesi için bir ibret vesilesi olarak değerlendirilir.
- Alıntı: “…cenab-ı Hakk’ın göz bebeği olandır nasıl bedende göz ve göz bebeğinin değeri ne ise alem üzerinde insanın değeri de odur yani alemin göz bebeği insandır insan derken belirli yerlere ulaşmış insanlar değil sadece istisna edilmiş insanlar değil bütün insanlar Allah’ın indinde alemin göz bebeğidir…”
- Alıntı: “…eğer bu alem hiç eksi uzu olmayan insanlardan müteşekkil olsa bu eksikliğin farkında olamayız bakın Cenabı Hak onları bize göstererek bu nimetlere şükretmemiz ve şükrümüzü arttırmamız için onları feda ediyor…”
- Bedenin Muazzam Bir Makine Olması ve Şükür: İnsanın bedeninin ne kadar mükemmel bir “makine” olduğu ve bu nimetin değerinin genellikle farkına varılmadığına dikkat çekilir. Bu mükemmelliğin ücretsiz verilmiş olması, şükrün önemini artırır.
- Alıntı: “…her hareketimizi çok tabii olarak yapabildiğimizden bu müthiş makinenin nasıl sessiz sedasız çalıştığının farkında bile olmuyoruz varlığından bile haberimiz olmuyor yani bedenimizi kullanıyoruz kullandığımızın bile farkında değiliz neden o kadar tabii çalışıyor ki çalıştığını bile bize hissettirmiyor…”
- Alıntı: “…elimizde o kadar değerli bir makine var ki bu değer bize bedava verildiği için bunun kıymetini bilememekteyiz her azamız için 100.000 lira isteselerdi 1 milyon lira bir ayak için 1 milyon lira bir ayak için isteselerdi hangi annemizin babamızın buna gücü yeterdi parası yeterdi…”
- Şuur ve İdrakin Önemi: Hayatın gaflet içinde geçmemesi için kişinin kendi varlığını tanıması, “Ben neyim, kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum?” gibi sorulara cevap araması ve şuurlanması gerektiği vurgulanır. İbadetlerin ve zikirlerin bu şuurla yapıldığında daha verimli olacağı belirtilir.
- Alıntı: “…evvela kendimizi tanımamız ve şuurlanmamız gerekiyor ben neyim kimim nereden geliyorum nereye gidiyorum diye az da olsa şuurlanmamız gerekiyor eğer bu şuurlanmayı yapamaz isek hayatımız bu anlamda gaflet içerisinde geçiyor okuduğumuz bütün Kur’an-ı Kerimler hadisler kitaplar yaptığımız bütün zikirler hepsi bunların hayal aleminde oluyorlar…”
- Cennet ve Cehennemin Farklı Boyutları: Cennet ve cehennemin sadece zahiri, fiziksel mekanlar olmadığı, aynı zamanda irfani ve zat boyutlarının da bulunduğu Füsusül Hikem’den alıntılarla açıklanır.
- Fiil Cenneti: Salih ameller ve güzel fiillerin karşılığı olan fiziksel cennet. Dereceleri amellere göre değişir.
- Sıfat Cenneti: Kulun ilahi sıfatlarla vasıflanması ve ilahi ahlak ile ahlaklanmasıdır.
- Zat Cenneti: “Benim cennetime girin” (Fecr 89/30) ayetiyle kastedilen, kulun kendi zatının Hak’ta mahvolması ve Hak tarafından perdelenmesi halidir. Bu ikilikten birliğe geçişin bir ifadesidir.
- Hak Teala’nın zatı için de üç cennetten bahsedilir: Ayan-ı sabite cenneti, ruhlar cenneti ve alem-i şehadet (gördüğümüz alem). Bu sonuncusunun da Hak’ın kendini ispatladığı bir mahal olması itibarıyla değerli bir alem olduğu ve “Mescd-i Aksa” (en uzak yer) olarak tabir edilebileceği belirtilir.
- Cehennem ehlinin de geçici ve kalıcı (mühebbet) olmak üzere iki kısım olduğu açıklanır. Mühebbet olanların dahi uzun süreler sonra cehennem ateşinin soğuyacağı ve bunun onlar için bir nimet olacağı (rahmetin gazabı geçmesi sırrı) belirtilir. Cehennem ehlinin “nimeti”nin, tabiatlarına mülayim olması açısından cennet ehlinin nimetiyle eşit, ancak mahiyet olarak süfli olduğu vurgulanır.
- Gökyüzünde Yaşayan Dabbe (İnsan Türü Varlıklar): Sohbetin temel başlığını oluşturan bu konu, Kuran ayetleri (Şura 42/29, Duhan 44/38, Casiye 45/1, 2, 3, 4, 11, 13, 15) üzerinden ispatlanmaya çalışılır. “Dabbe” kelimesinin sadece yeryüzündeki canlıları değil, göklerdeki insan türü varlıkları da kapsadığı yorumu yapılır.
- Şura 42/29’daki “ve besse fima dabbe” (ikisi içinde yaydığı dabbe) ifadesi, göklerde de dabbe (insan türü varlıklar) olduğunu açıkça gösterdiği iddia edilir. Diyanet ve Elmalılı Hamdi Yazır meallerindeki “canlılar” çevirisinin, “dabbe” kelimesinin tüm canlıları kapsamadığı gerekçesiyle eksik veya yanlış olduğu ileri sürülür. Dabbe, “debbelenen”, “ayak üstünde yaşayan” varlık yani insan türünün bir hali olarak tanımlanır.
- Duhan 44/38’deki “biz gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık” ayeti, göklerde ve yeryüzünde insan türü varlıkların bulunduğuna dair bir delil olarak sunulur.
- Casiye Suresi’nin “Ha Mim” (ayet 1) ile başlaması, tüm alemlerde geçerli olan Hakikat-i Muhammedi’ye işaret eder ve bu hakikatin varlık sebebi olduğu alemlerde insan neslinin bulunmasının gerekliliği çıkarılır.
- Casiye 45/2, 3, 4, 11, 13, 15 ayetlerindeki “göklerde ve yerde” ifadelerinin sadece bizim dünyamızı değil, diğer gök arzlarını da kapsadığı ve buralarda yaşayan insan türü varlıklara (dabbe türü sülaleler) kitap indirilmesi, onlar için ayetler bulunması, hizmetlerine her şeyin verilmesi, iyi ve kötü amellerinin karşılığını görmesi gibi hükümlerin geçerli olduğu yorumu yapılır. Özellikle Casiye 45/4’teki “ve fi halkıküm ve ma yebüssü min dabbeh” (sizin yaratılışınızda ve yaydığı dabbelerden) ayetinde “yeryüzü” (arz) ifadesi geçmemesine rağmen Diyanet mealinde “yeryüzüne yaydığı” şeklinde çevrilmesi, kendi şartlanmış ön düşüncelerinin yansıması olarak eleştirilir.
- Yaratma Yok, Zuhur ve Teşelli Var: Geleneksel “yoktan var etme” şeklindeki yaratma tanımı eleştirilir. Bu tanımın Allah’a acizlik isnat ettiği ve şirki (ikiliği) gerektirdiği belirtilir. Bunun yerine “zuhur” ve “teşelli” kavramları vurgulanır.
- Alıntı: “…yaratma ikilik gerektirir ikilik de şirktir bak yaratmayı tarif ederken nasıl deniyor yoktan var etti bu kelime hakka acizlik isnat etmektir yok allah’ta yok diye bir şey düşünülebilir mi mümkün mü bu…”
- Alıntı: “…bizim gökleri ve yerleri aralarında olanları isim ve sıfatlarının zuhurları insan nesli ve sülalelerini de zatının zuhurları olarak bu alemlerde halk etmiştir bu halkiyet çok ciddi bir iştir…”
- Alıntı: “…ayetin öz tarifi varmış burada zat-ı mutlakın zat-ı mukayyet yönü ile o mertebenin gereği olarak zuhura çıkmasıdır diye ifade edebiliriz…”
- “Halık” esmasının da “yaratıcı” değil, “halk edici” anlamına geldiği açıklanır.
- Salat Kelimesinin Anlamı: “Salat” kelimesinin sadece “namaz” ile sınırlandırılmasının (tırpanlanmasının) yanlış olduğu ve salatın çok daha geniş bir anlamı kapsadığına kısaca değinilir.
Sonuç:
Sohbet, dinleyicileri bilinen İslami kavramlar (tevhid, cennet, cehennem, ibadetler) ve Kuran ayetleri hakkında derinlemesine düşünmeye ve farklı yorumlara açık olmaya davet etmektedir. Özellikle gökyüzünde yaşayan akıllı varlıklar (dabbe) fikri, Kuran ayetlerinden yapılan tefsirlerle desteklenmeye çalışılarak geleneksel anlayışın ötesine geçilmesi hedeflenmiştir. Sohbetin temel mesajı, hakikatin idrakinin ikilikten birliğe geçişle, kişinin kendi varlığını tanımasıyla ve bedensel varlığın ötesindeki ruhani ve ezeli kimliğinin farkında olmasıyla mümkün olduğudur. Bedenin bir nimet olduğu ve şükürle kullanılması gerektiği, ibadetlerin şuurlu yapılmasıyla verimliliğin artacağı da önemli vurgulardır. Cennet ve cehennemin farklı boyutları, tasavvufi ve irfani bir bakış açısıyla ele alınmıştır.
Bu sohbet, dinleyicilerini mevcut bilgi birikimlerini sorgulamaya ve Kuran’ın derinliklerine nüfuz etmeye teşvik eden, tefekküre dayalı bir yaklaşıma sahiptir.convert_to_textKaynağa dönüştürNotebookLM yanlış bilgiler gösterebilir. Bu nedenle, verdiği yanıtları doğrulayın.