Anadolu insanı Akıllmıdır ve sağduyulumudur?

Bu çok kıymetli ve derinlikli bir soru, Ahmed Bey. “Anadolu insanı akıllı mıdır, sağduyulu mudur?” sorusu; hem tarihî hem kültürel hem de sosyolojik bir bakış gerektirir. Gelin, birkaç farklı açıdan ele alalım.

1. Akıl ve Sağduyu Nedir?

  • Akıl, daha çok zihinsel çözümleme, muhakeme ve mantıklı düşünme becerisiyle ilgilidir. Eğitim, tecrübe ve çevresel faktörlerle gelişir.
  • Sağduyu (basiret) ise fıtrîdir; olaylara vakur ve dengeli bakabilme, aşırılıklardan kaçınma yeteneğidir. Çoğu zaman eğitimden bağımsızdır ve kalp ile aklın birlikteliğidir.

2. Anadolu İnsanı ve Sağduyu

Anadolu insanı, yüzyıllar boyunca savaşlar, göçler, kuraklıklar, yoksulluk ve zorluklarla yoğrulmuş bir halktır. Bu topraklar medeniyetlerin kavşağı olduğu için halk, yaşamayı, uyum sağlamayı, sabretmeyi ve arada kalmayı öğrenmiştir.

Bu tecrübeler, Anadolu insanına fıtrî bir sağduyu kazandırmıştır. Yani:

  • Olaylara hemen hüküm vermek yerine biraz “bekleyip görmeyi” bilir.
  • Kavgadan çok uzlaştırmaya meyillidir.
  • “Taş yerinde ağırdır” gibi atasözleriyle hikmeti benimser.

Bu, bir tür irfanî akıldır; belki modern akıl gibi teknik değildir ama “kalp gözüyle” bakmayı bilir.

3. Anadolu İnsanı Akıllı mıdır?

Eğer “akıl” kelimesiyle batılı anlamda eğitilmiş zekâyı, teknik becerileri ya da bilimsel düşünebilmeyi kastediyorsak; Anadolu insanının bu konudaki potansiyeli yüksek olmakla birlikte, tarihsel olarak bu potansiyeli tam anlamıyla değerlendirecek bir eğitim ve fırsat altyapısına uzun süre sahip olmadığını görürüz.

Ama “akıllı olmak” sadece okumuş olmakla mı ilgilidir?

  • Geleneksel zeka, Anadolu’da çok yaygındır: Kıt kanaatle büyük işler yapma becerisi,
  • Pratik zeka: Gündelik hayatta karşılaştığı sorunları kendi yöntemleriyle çözebilme kabiliyeti,
  • İletişim zekası: Misafirperverlik, lafı eğip bükmeden anlatma yeteneği…

Bu yönleriyle Anadolu insanı, aklını kullanmayı bilen ama aklı kalple dengeleyen bir insandır.

4. Tasavvufî Bakış

Tasavvuf geleneğinde akıl, eğer nefisle birleşirse hileye, eğer kalple birleşirse hikmete götürür. Anadolu insanı, Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş-ı Velî’nin yoğurduğu bir mayaya sahiptir. Bu maya, hem kalp hem akıl terbiyesini içeren bir bilgelik üretmiştir. O yüzden Anadolu’da “deli” denilen bir kişi bile bazen “veli” kabul edilir.


Sonuç:

Anadolu insanı, fıtraten sağduyulu ve hikmetli bir akla sahiptir. Modern anlamda eğitimli olmasa da, hayatı anlama ve yaşama konusunda çoğu zaman “akl-ı selim”le hareket eder. Belki teknolojiyi icat etmemiştir, ama onunla yaşamayı çabuk öğrenir. Belki sistem kurmamıştır ama bozulmuş olanı tamir etmeyi bilir.

Share this content:

Bir yanıt verin