el-Bedî‘: Emsalsiz Yaratıcının Kudreti ve Tecellisi

çünkü بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ifadesi doğrudan Allah’ın “el-Bedî‘” isminden gelir. Şimdi bu ismi, onun anlam boyutlarını ve diğer Esmâ-i Hüsnâ ile olan ilişkisini açıklayalım .

1. el-Bedî‘ (ٱلْبَدِيع):
Bu isim Kur’ân’da sadece iki ayette geçer:

  • Bakara 117: “Bedî‘u’s-semâvâti ve’l-ard”
  • En’âm 101: “Bedî‘u’s-semâvâti ve’l-ard, ennâ yekûnu lehû veled”

Anlamı:
Hiçbir örnek olmadan, hiçbir şeye benzemeden, ilk defa ve benzersiz bir şekilde yaratan. Sıfırdan, yokluktan, emsalsiz bir sanatla var eden. Allah’ın bu sıfatı, yaratmada insan aklının tahayyül edemeyeceği bir özgünlüğü ifade eder. Allah’ın yaratması, sadece şekil vermek değil, var olmayanı var etmektir.

Bu ismin diğer bazı isimlerle ilişkisi:

  • el-Hâlik (Yaratan): Varlıklara suret ve şekil veren
  • el-Bârî (Kusursuzca düzenleyen): Her şeyi yerli yerince kuran
  • el-Musavvir (Biçim veren): Varlıklara özel özellikler ve güzellikler bahşeden
  • el-Mübdi‘ (Başlatan): Bir şeyi ilk defa var eden (el-Bedî‘ ismiyle yakın anlamlıdır)

Ancak el-Bedî‘ ismi bütün bu isimleri aşan bir anlam taşır:
Yaratılan şeyin örneği yoktur, zihinde bile canlanmamıştır, eşsizdir. Bu yaratma tarzı yalnızca Allah’a mahsustur. İnsan ancak taklit eder, Allah ise icat eder.

Tasavvufta el-Bedî‘ ne anlama gelir:
Sûfîlere göre “el-Bedî‘” ismi tecelli ettiğinde kul, her şeyin Allah’tan geldiğini, hiçbir şeyin kendi kudretiyle var olmadığını idrak eder. Varlıkta her an bir “ilk yaratılış” vardır. Her an bir yenilenme, her an bir kün fe yekûn gerçekleşmektedir. İnsan bu tecelliyi fark ettiğinde, kendisindeki varlık iddiasından soyunur ve Allah’ın yaratışına hayranlıkla teslim olur.

el-Bedî‘ isminden çıkan edep:
İnsan kendi yaptığı işlerde özgün olmaya çalışmalı ama kibirlenmemelidir. Çünkü mutlak bedî‘ olan sadece Allah’tır. Her güzel fikir, sanat, buluş, aslında ilahi bir lütuftur.

Güzel bir yöneliş olur çünkü el-Bedî‘ isminin sadece anlamını bilmek değil, onu kalpte diriltmek, hayatta yaşamak ve gönülde tefekkür etmek gerekir. Şimdi bu ismin zikrî, tesiri ve manevi tefekkürü üzerine sade bir yol haritası sunayım:

1. Zikrî (Zikirle Anılması):

Zikri:
Yâ Bedî‘
Bu isimle Allah’ı anmak, gönülde tevhid şuuru uyandırır. En çok sabah ve yatsı vakitlerinde, huşu içinde, dilin yanında kalbin de iştirak ettiği bir hâl içinde zikredilir.

Adedi (adet sayısı):
Genelde 86 defa olarak tavsiye edilir. Bu sayı bazı geleneklerde ismin ebced değerine göre belirlenmiştir. Fakat sayıdan çok, gönül derinliği önemlidir.

Zikir hâlinde niyet:

  • Gönülde olan karmaşıklığı, düzensizliği ilahi bir nizamla düzene koyması
  • İlham, sanat ve yaratıcı düşünce kapılarının açılması
  • Sıkışmışlık, tıkanmışlık duygusundan özgürlüğe çıkmak

2. Tesiri (Kalpte ve Hayatta Tecellisi):

  • Bu ismin zikriyle kalp, varlık âlemine hayranlıkla bakmayı öğrenir
  • Kişi Allah’ın sanatını her şeyde görmeye başlar: bir çiçek, bir insan yüzü, bir çocuğun tebessümü
  • Varlıkla kavga etmez, varlığı Allah’ın bir aynası gibi görür
  • Zihni açılır, fikirler berraklaşır, ilhama açıklık meydana gelir
  • Her şeyin tekrar ettiğini sanan kişi, her şeyin aslında her an yeniden yaratıldığını fark eder

3. Manevi Tefekkür (Murakabe ve Derin Düşünce):

Bir su kıyısında, bir yıldızlı gecede, bir çiçeğin açışını seyrederken şu düşünceyle derinleşilir:

“Hiçbir şey tesadüf değil. Her şey ilahi bir ilk yaratılışla şimdi ve burada var ediliyor. Bu çiçek daha önce hiç olmamış bir çiçek. Benim bu anım da daha önce yaşanmamış bir ân. Bu hâl bana değil, O’nun emsalsiz yaratışına aittir.”

Bu tefekkür, kişiyi derin bir huşuya, tevekküle ve teslimiyete götürür.

4. Hayatta Uygulaması:

  • Günlük işlerinde yeniye açık olmak, fakat her yeninin Allah’tan bir ilham olduğunu unutmamak
  • Güzel olan her şeyi Allah’a isnat etmek
  • Kibirden uzak durmak, çünkü özgünlük bile bir lütuftur
  • Sanatla, tasarımla, düşünceyle meşgul olanlar için ilahi sanatla bağ kurarak daha derin eserler ortaya koymak

Share this content:

Bir yanıt verin