“Vahdet-i Vücûd Perspektifinden Mahiyet ve Varlık İlişkisi”

Allah çocuk edindi, dediler.” Yani, Allah, kendisi dışında, özel, bizzat var olan bağımsız bir varlık meydana getirdi, dediler. O’ndan başkasının O’nun gibi ve türdaşı olması şöyle dursun, O’ndan başkasının “şey” olmasından dahi O’nu tenzih ederiz. Bilakis, göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Yani ruhlar ve bedenler âlemi O’nundur. Ki bunlar, O’nun batını ve zahiridirler. Nitekim, O’nun zatı, yüzü, sıfatları vs. vardır, deriz.
“Hepsi O’na boyun eğmiştir.” O’nun varlığı ile var olmuşlardır, O’nun fiiliyle yapıp etmektedirler. Zatları itibariyle yokturlar. İşte itaatin, kulluğun, O’nun hakkını eda etmenin son noktası budur. Çünkü mutlak varlık O’dur. O’nun dışında hiçbir şey olamaz. Muayyen varlıklar O’nun sıfatları ve isimleridir. Bunlar taayyun edişleriyle belirginleşip temayuz etmişlerdir. Zaten bunlar mümkün nitelikli, yoksal olgulardır. Akli değerlendirme açısından O’nun aynı değildirler. Akli değerlendirme bunları varlıklara ve mahiyetlere böler. Mahiyet ise varlık olmadan objeler dünyasında bir “şey” değildir. Ancak akıl ve akli tasavvurlar bağlamında O’nun batınıdır. Şu halde, O’ndan başkası değildir. Yani O’ndan başkası mevcut değildir ki, çocuğu, malulu, mahluku… ya da dilediğin adı koy, olabilsin.

Metinde ifade edilen düşünceler, İslam felsefesi ve tasavvufun temel kavramları çerçevesinde şekillenmiştir. Bu çerçevede, varlık (vücûd) ve mahiyet (mâhiyet) ayrımı, mümkün varlıkların ontolojik statüsü ve aklın bu varlıkları nasıl kavradığı gibi konular ele alınmaktadır

1. Varlık ve Mahiyet Ayrımı

İslam felsefesinde, özellikle Fârâbî ve İbn Sînâ’nın düşüncelerinde, varlık ve mahiyet arasında bir ayrım yapılır. Mahiyet, bir şeyin “ne olduğu”nu ifade ederken; varlık, o şeyin “mevcut olup olmadığı”nı belirtir. Bu ayrım, mümkün varlıklar için geçerlidir; çünkü onların mahiyetleri, varlıklarından bağımsız olarak tasavvur edilebilir. Ancak zorunlu varlık (Vâcibu’l-vücûd) için mahiyet ve varlık aynıdır; çünkü onun varlığı zorunludur ve mahiyetinden ayrı düşünülemez .(Home)

2. Mümkün Varlıkların Ontolojik Statüsü

Mümkün varlıklar, varlıkları zorunlu olmayan, yani var olup olmamaları eşit derecede mümkün olan varlıklardır. Bu varlıkların mahiyetleri, varlıklarından bağımsız olarak zihinde tasavvur edilebilir; ancak gerçeklik kazanmaları için varlık kazanmaları gerekir. Bu nedenle, mümkün varlıkların mahiyetleri, varlık olmadan objeler dünyasında bir “şey” değildir .

3. Aklın Rolü ve Zihinsel Tasavvurlar

Akıl, mümkün varlıkların mahiyetlerini kavrayarak onları sınıflandırır ve tanımlar. Ancak bu kavramlar, zihinsel tasavvurlar olup, gerçek varlık değildirler. Bu bağlamda, mahiyetler aklın tasavvurlarıdır ve varlık kazanmadan objeler dünyasında gerçeklikleri yoktur. Bu durum, mahiyetlerin varlık olmadan objeler dünyasında bir “şey” olmadığını ifade eder .

4. Tasavvufî Perspektif: Vahdet-i Vücûd

Tasavvufî düşüncede, özellikle İbnü’l-Arabî’nin vahdet-i vücûd anlayışında, varlık birliği esastır. Bu anlayışa göre, gerçek varlık yalnızca Allah’a aittir ve diğer tüm varlıklar, O’nun varlığının tezahürleridir. Bu bağlamda, mümkün varlıkların mahiyetleri ve varlıkları, Allah’ın isim ve sıfatlarının yansımalarıdır. Dolayısıyla, “O’ndan başkası mevcut değildir” ifadesi, bu varlık birliği anlayışını yansıtır.

Sonuç

Metinde ifade edilen düşünceler, İslam felsefesi ve tasavvufun temel kavramları çerçevesinde şekillenmiştir. Varlık ve mahiyet ayrımı, mümkün varlıkların ontolojik statüsü ve aklın bu varlıkları nasıl kavradığı gibi konular, bu düşünce sisteminin temel taşlarını oluşturur. Tasavvufî perspektifte ise, tüm varlıkların Allah’ın varlığının tezahürleri olduğu kabul edilir ve bu anlayış, “O’ndan başkası mevcut değildir” ifadesiyle özetlenir.

Share this content:

Bir yanıt verin