Devlet gücünü elinde bulunduran siyaset ve bürokrasi onların yönlendirmesiyle milli sermaye oluşturma amacıyla yaratılan devletçi kapitalistler ve bir iktidar bloku oluşturulmuştur .bu iktidar bloku ile ilişkili. olarak ortaya çıkan resmi / yarı resmi aydın veya sanatçi zümresi eliyle yaratılan kültürel hegomanya aynı zamanda tekelci özelliğe sahip büyük sermayenin oluşturduğu ekonomik hegemonya ile ve seçilmiş hükümetler üzerinde vesayet oluşturan militarist siyasal hegmonya ile tam bir ittifak halinde yükselmiş ve ayakta kalmıştır. bir nevi tarihsel iktidar blokudur bu noktada aynı zamanda uygulanan resmi eğitim politikasının kültür hayatını destekleyen devlet veya sivil sponsorlukların kültür endüstrisinin büyük payı vardır ; Bunu Açıklarsak ;
Merkez ;Bir sistemin, yapının veya alanın ortasında bulunan, ana ve en önemli bölümüdür. Örneğin, bir şehirde merkezi iş alanı veya bir organizasyonda karar alma noktası
Perifer: Merkezin dışındaki, çevrede kalan, kenar veya uç kısımları ifade eder. TDK’ya göre perifer, “dışta kalan bölge, merkezden uzak olan yerleşim yeri” veya “kenar, kıyı” anlamlarına gelir
Bahsettiğiniz konu, Türkiye’nin modernleşme sürecindeki “merkez-perifer” ilişkilerinin ve ekonomik, kültürel, siyasal hegemonya yapılarının iç içe geçtiği bir analiz olarak değerlendirilebilir. Burada iki ana güç dinamiğinden bahsediyorsunuz: devlet gücünü elinde bulunduran siyasetin ve bürokrasinin oluşturduğu iktidar bloku, ve bunun yaratmış olduğu ekonomik ve kültürel hegemonya. Bu kavramları daha derinlemesine incelemek gerekirse:
1. Devletçi Kapitalist Blok ve İktidar Bloku
Devletçi kapitalizm, devletin ekonomik hayatta merkezi bir rol oynadığı ve milli sermayenin büyütülmesinde aktif bir aktör olduğu bir sistemdir. Türkiye’de bu durum özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, devletin sanayi ve altyapı yatırımları yoluyla sermaye birikimini oluşturma çabalarıyla kendini gösterdi. Bürokrasi, siyasetin ve ekonomik aktörlerin yanında, milli sermayenin büyümesi için stratejiler geliştirmiş ve devlet gücünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır.
Bu iktidar bloğu, genellikle siyasi liderlerin ve güçlü bürokratik yapıların yer aldığı, aynı zamanda büyük sermaye sahiplerinin de bu bloğa dahil olduğu bir yapıdır. Bu yapının başarılı olabilmesi için sadece ekonomik değil, kültürel ve ideolojik hegemonya kurma stratejileri de önemli bir yer tutar.
2. Ekonomik Hegemonya ve Tekelci Sermaye
Ekonomik hegemonya, büyük sermaye sahiplerinin piyasada dominant olma, tekelci bir yapıyı inşa etme ve devletle güçlü bir ilişki içinde olma durumudur. Türkiye’deki büyük sermayenin, sanayi, inşaat ve enerji gibi stratejik sektörlerde devletle kurduğu yakın ilişkiler, bu hegemonik yapının bir örneğidir. Bu yapı, devletin özel sektörü yönlendirme kapasitesine dayanarak kendi ekonomik çıkarlarını pekiştirmiştir.
Tekelci sermaye, küçük ve orta ölçekli işletmeleri baskı altına alarak piyasada az sayıda büyük oyuncunun egemen olmasını sağlar. Bu durum, yalnızca ekonomik alanda değil, aynı zamanda siyasal alanda da etkili bir hegemonya kurar. Devlet, büyük sermaye ile ittifaklar kurarak ekonomik kararları belirlerken, bu sermaye grupları da kendi çıkarlarını koruyabilmek için devlete baskı yapmaktadır.
3. Kültürel Hegemonya ve Aydın/Sanatçı Zümresi
Kültürel hegemonya kavramı, Gramsci’nin düşüncelerinden esinlenerek açıklanabilir. Devletin veya iktidar bloğunun gücü yalnızca ekonomik alanda değil, kültür ve ideoloji alanında da kendini gösterir. Burada, devletin desteklediği veya yönlendirdiği bir aydın ve sanatçı zümresi ortaya çıkar. Bu zümre, iktidarın ideolojik doğrularını topluma yayar ve halkın fikirlerini, değerlerini şekillendirir. Böylece, kültürel üretim de devletin veya egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda biçimlenir.
Resmi eğitim politikaları, bu hegemonya stratejisinin bir parçasıdır. Eğitim, bireylerin düşünsel altyapısını şekillendirirken, aynı zamanda devletin ideolojik hegemonyasının yayılmasına katkı sağlar. Kültür endüstrisi de bu süreci destekler; filmler, kitaplar, müzikler ve diğer kültürel ürünler, belirli bir ideolojiyi güçlendirebilir.
4. Militarist Siyasal Hegemonya ve Vesayet
Askeri vesayet, Türkiye’de önemli bir siyasal faktör olmuştur. Askeri bürokrasi, sivil hükümetler üzerinde etkili olarak, belirli bir düzenin sürmesini sağlamıştır. Bu durum, ekonominin ve kültürün devletin kontrolünde kalmasını kolaylaştırmış, aynı zamanda siyasal hegemonya sağlanmıştır. Askeri darbeler ve vesayetçi yönetim tarzları, belirli ideolojik yapıların devletle birleşmesini pekiştirmiştir.
5. Devlet ve Sivil Sponsorluklar
Devletin kültür ve sanat üzerindeki etkisi, yalnızca doğrudan eğitim politikalarıyla sınırlı kalmaz. Devlet, kültür hayatını desteklemek adına çeşitli sivil toplum kuruluşlarına, sanatçılara veya kültürel projelere sponsorluk yapar. Bu sponsorluklar, devlete yakın grupların kültürel alanda etkili olmasını sağlar. Aynı zamanda sivil toplumun belirli bir hegemonya içinde şekillenmesi için de fırsatlar sunar.
Sonuç olarak
Bahsettiğiniz tarihsel iktidar bloğu, yalnızca devletin siyasal gücünü değil, aynı zamanda bu gücü kültürel, ekonomik ve askeri alanda nasıl hegemonya kurmak için kullandığını gösteriyor. Bu yapılar bir araya gelerek toplum üzerinde uzun süreli bir etki yaratmış ve toplumsal yaşamı şekillendirmiştir. Bu tür bir hegemonya, sadece iktidar bloğunun güçlenmesine değil, aynı zamanda devletin ideolojik hegemonyasının sürekliliğine de hizmet etmiştir.