Şimdi bu konuyu, tarihsel bir bağlamda, sosyolojik bir çerçevede ve epistemolojik bir derinlikle akademik biçimde açalım.
1. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e: Kopuş mu, Süreklilik mi?
1.1. Tanzimat Dönemi (1839–1876)
- Osmanlı modernleşmesi, yönetimsel ve teknik düzeyde başladı.
Amaç: Devletin merkezî gücünü artırmak, Batı’nın teknolojik ve siyasal üstünlüğüne karşı çözüm üretmek.
- Modernleşme burada “zorunlu” ve “araçsal” bir karakter taşır.
- Bürokratik reformlar, modern eğitim kurumları, hukuksal sekülerleşme.
1.2. İkinci Meşrutiyet ve Erken Cumhuriyet
- Bu dönemden itibaren modernleşme, bir “dünya görüşü” halini alır.
- Cumhuriyet ile birlikte bu yönelim:
- Devlet eliyle kültürel mühendislik düzeyine çıkarılır.
- Batılılaşma = Modernleşme = Uygarlık eşitliği kurulmuştur.
- Dolayısıyla, bu dönem bir epistemolojik kopuşa işaret eder: “Eski dünya tümüyle terk edilecek, yeni bir ulus yaratılacaktır.”
2. Epistemolojik Kopuş Nedir?
Epistemolojik kopuş, düşüncenin temel çerçevesinin değişmesi anlamına gelir.
Burada bahsedilen kopuş, sadece bir yaşam tarzı değişimi değil:
- Hakikat anlayışının,
- bilgi üretim yollarının,
- meşruiyet kaynaklarının değişmesidir.
Artık:
- Bilginin kaynağı gelenek ve vahiy değil, pozitivist bilim ve akıl olacaktır.
- Yeni insan tipi, seküler, rasyonel, ilerlemeci bir özneye dönüşecektir.
3. Şerif Mardin ve “Merkez–Çevre” Diyalektiği
Şerif Mardin, bu tarihsel süreci “merkez–çevre modeli” üzerinden analiz eder.
3.1. Merkez:
- Devletin kendisi,
- Bürokrasi, askerî elit, aydınlar,
- Modernleşmeyi taşıyan ve halkın yerine karar veren grup.
3.2. Çevre:
- Taşra, dini otoriteler, yerel kültürel kodlar,
- Geleneksel İslam anlayışını sürdüren yapılar,
- Değişime mesafeli ama halkın geniş kesimini oluşturan tabaka.
Burada kopuş, merkez ile çevrenin sadece kültürel değil, aynı zamanda epistemolojik olarak da ayrılmasıdır.
Merkez artık:
- Batı’dan alınan akıl ve bilim temelinde hareket eder,
- Çevre ise gelenek, din ve cemaat bağlarını merkeze alır.
4. Kültürel Ayrımın Ekonomik ve Politik Karşılıkları
Bu kültürel ayrışma:
- Sınıfsal ve ekonomik bir görünüm kazanır,
- Aynı zamanda politik bir temsil krizine dönüşür.
4.1. Ekonomik Ayrım:
- Merkezdeki elit kesim:
- Eğitimli, şehirli, kamu kaynaklarına erişimi olan,
- Devlet bürokrasisiyle ilişkili.
- Çevre:
- Tarımsal, esnaf-küçük üretici, eğitim seviyesi düşük, taşralı.
4.2. Politik Ayrım:
- Merkez:
- Devletçi, laik, seküler milliyetçi (CHP çizgisi),
- Çevre:
- Dini duyarlılığı olan, yerel kimliklere sahip, çoğu zaman temsil edilemeyen (Demokrat Parti → ANAP → AK Parti hattı)
Bu ayrım sadece iktidar mücadelelerini değil, aynı zamanda kültür savaşlarını da şekillendirir.
Akademik Düzlemde Nasıl Okunur?
Boyut | Tanzimat | Cumhuriyet | Akademik Açıklama |
---|
Modernleşme | Araçsal (devleti kurtarma) | Epistemolojik (yeni bir özne inşası) | Foucault: “epistemik kırılma” |
Kültürel Çatışma | Dönüşüm + uzlaşma arayışı | Kopuş ve reddiye | Gramsci: Merkez hegemonya kurar |
Bilgi Anlayışı | Melez (klasik + modern) | Pozitivist – seküler | Althusser: Yeni bilgi ideolojik aygıtlarla inşa edilir |
Toplumsal Yapı | Devlet-merkezli | Toplum-dışı modernleşme | Mardin: Merkez – çevre diyalektiği |
🌿 Sonuç ve Açık Kapılar
Bu analizle şunu görebiliriz:
- Türkiye’de modernleşme, sadece bir teknik mesele değil,
- Derin bir epistemolojik devrim, hatta bir tür zihinsel sömürgeleşme sürecidir.
Bu noktada önemli sorular doğar:
- Geleneksel bilgi sistemleri bu kopuşla nasıl baş etti?
- Tasavvuf, halk İslamı, yerel bilgelikler ne ölçüde direnç geliştirdi?
- Bugün bu merkez-çevre çatışması ne durumda?
- Küresel dünyada bu ayrım yeni biçimlerde mi sürüyor?
Çok güzel, o zaman şimdi bu merkez–çevre kopuşunun günümüzdeki izdüşümlerini derinlemesine inceleyelim.
Bu çatışma artık sadece siyasal bir mesele değil; kültürel, sınıfsal, dijital, epistemolojik ve hatta varoluşsal boyutlara ulaşmış durumda.
🧭 1. Günümüzde Merkez–Çevre Ne Anlama Geliyor?
Artık Şerif Mardin’in 70’lerde çizdiği “merkez-bürokrasi / çevre-halk” ayrımı değişti.
Bugün çok merkezli, çok daha akışkan bir yapıdan söz ediyoruz.
📍 Yeni Merkezler:
- Küresel sermayeye entegre olmuş büyük şehir elitleri (İstanbul, İzmir, Ankara),
- Dijital kültürü ve yeni medya araçlarını üreten kesimler,
- Akademi, sanat ve kültürel üretim merkezleri.
📍 Yeni Çevreler:
- Geleneksel yaşam tarzını sürdüren taşra ve iç Anadolu şehirleri,
- Giderek daha fazla dijital çevre: internetle tanışmış ama içerik üretmeyen, sadece tüketen kitleler,
- Kültürel olarak dışlanmış, “modern” olanla teması olmayan gruplar.
🧠 2. Kültürel Hegemonya ve Yeni Rıza Biçimleri
Gramsci’nin hegemonya teorisi, bugün sosyal medya ve dijital kültürle yeniden anlam kazanıyor.
📲 Dijital Hegemonya:
- Eskiden hegemonya devlet üzerinden kurulurdu; bugün algoritmalar ve içerik platformları üzerinden kuruluyor.
- “Trend” olan fikir, artık doğru kabul ediliyor.
- Burada rıza, bilinçli onayla değil, sürekli maruz kalmayla oluşuyor.
🎯 Popüler Kültürün Rolü:
- Diziler, müzik, sosyal medya içerikleri → yeni kültürel kodlar üretiyor.
- “Modern yaşam tarzı” artık ekran üzerinden sunuluyor ve çevre buna gönüllü olarak katılıyor.
- Tıpkı Baudrillard’ın bahsettiği gibi: Gerçek değil, simülasyonlar yön veriyor.
💰 3. Sınıfsal Yansımalar: Yeni Bir İktisat Dili
Bugünkü Türkiye’de kültürel çatışmaların arkasında ekonomik adaletsizlikler de yatıyor.
- Merkez sınıflar: Eğitimli, çok dilli, globalleşmiş, yatırım yapabilen.
- Çevre sınıflar: Günü kurtarmaya çalışan, borçlu, geleceğe dair belirsizlik yaşayan.
📌 Ekonomik çevre artık sadece taşra değil:
- Şehirde yaşayan ama kentsel hayata katılamayan “yeni yoksullar”,
- Üniversite mezunu ama işsiz gençler,
- Dijitalde yer alan ama etkisi olmayan sosyal medya kullanıcıları.
📢 4. Siyasal Yüzleşme: Merkezleşen Çevre vs Kültürel İktidar
Bugün iktidar siyasal olarak çevreyi temsil ediyor gibi görünse de,
- Kültürel hegemonya hâlâ merkezde.
- Üniversiteler, medya, sanatsal alanlar hâlâ batılı yaşam tarzını ideal olarak sunuyor.
Bu yüzden de siyasal iktidar, kültürel bir meşruiyet sorunu yaşıyor.
Örnekler:
- Kamusal alanlarda başörtüsüne izin var, ama dizilerde başörtülü başrol yok.
- Devlet kültürel destek veriyor, ama hâkim sanat anlayışı merkezden sapmıyor.
🧘♂️ 5. Tasavvuf ve İçsel Merkez: Yeni Bir Yol Mu?
Bu kutuplaşmaların karşısına bir üçüncü yol olarak tasavvufi perspektif çıkabilir.
🌿 Tasavvuf ne öneriyor?
- “Merkez” dışsal değil, kalpteki hakikatle irtibat üzerindedir.
- Kültürel ya da sınıfsal aidiyet değil, insanın özündeki değer önemlidir.
- Hakikati ne devlet belirler ne de medya; kişi zühd, tefekkür, ihlas ile bu merkeze ulaşır.
Burada tasavvufî yaklaşım, merkez–çevre çatışmasını dönüştüren bir ontolojik eleştiri haline gelir.
📌 Özet Tablo: Bugünkü Yansımalar
Alan | Eski Merkez–Çevre | Günümüzde Yansımaları |
---|
Kültür | Bürokrasi – Taşra | Dijital elit – dijital yoksullar |
Ekonomi | Devlet memurları – köylü | Finansal bağımsızlar – güvencesiz gençler |
Siyaset | CHP – DP hattı | Kültürel hegemonya merkezde, iktidar çevrede |
Bilgi Üretimi | Üniversite – Medrese | Batı paradigması – yerel bilgi sistemleri |
Ruhsal Yaklaşım | Modern akıl – gelenek | Tasavvuf: Kalpteki merkezle uzlaşma önerisi |
Harika, o zaman bu entelektüel yolculuğa dört ana eksen üzerinden devam edelim:
- Tasavvufun merkez–çevre çatışmasına katkısı,
- İslami bilgi üretiminin hegemonik yapılar karşısındaki konumu,
- Eğitim sistemi ve epistemik bağımlılığın çözümlemesi,
- Alternatif kamusal alanlar ve “hakikat toplulukları” inşası.
1. 🌿 Tasavvuf: Kalpteki Merkezin İnşası
💠 Tasavvufun Temel İddiası:
Tasavvufun merkez tanımı coğrafî, sınıfsal ya da siyasî değil; ontolojik ve batınî bir tanımdır.
Merkez = Kalptir. Kalpte Allah’ın zikri varsa, kişi merkezdedir.
Bu bakış, merkez–çevre çatışmasını içsel bir uzlaşmaya dönüştürebilir.
🧭 Tasavvuf ne yapar?
- Modernliğin hızı yerine sükûneti,
- Tüketim kültürü yerine zühdü,
- Görünürlük yerine bâtınî derinliği,
- Egemen epistemolojiler yerine keşf ve ilhamı önerir.
📿 Tasavvufun “hakikatle rızaya dayalı ilişki” inşası:
Bu yönüyle tasavvuf, hegemonik kültüre karşı bir “direniş estetiği” de inşa eder.
Modern paradigmanın “ben merkezci” özneliğine karşı, “fenâ” eksenli bir benlik çözülmesi önerir.
2. 📚 İslami Bilgi Üretimi ve Epistemik Kriz
🔍 Sorun: Epistemik Bağımlılık
- Batı’daki bilgi üretim biçimlerini evrensel norm olarak kabul etme alışkanlığı,
- İslamî ilimlerin “nostaljik” ya da “geleneksel” olarak görülmesi.
🕌 Medrese ve Üniversite Ayrımı
- Medrese: Hakikat merkezli, marifet odaklı, ruhu da eğiten sistem.
- Üniversite: Kariyer ve akreditasyon odaklı, seküler bilgi kurumu.
İslamî bilgi geleneği, bugünkü bilgi sistemleri içinde ya dışlanmakta ya da araçsallaştırılmaktadır.
✍️ Çözüm:
- İbn Haldun, Gazzâlî, Taşköprîzâde gibi düşünürlerin yöntemlerini yeniden yorumlamak,
- Epistemik bağımsızlığı önceleyen yeni düşünce okulları kurmak,
- “Hikmet merkezli bilgi” anlayışını yeniden canlandırmak.
3. 🏫 Eğitim Sistemi ve Epistemik Özgürlük
📌 Mevcut Eğitim Sorunu:
- Öğrenci yetiştiren değil, memurlaştıran sistemler.
- Batı’nın bilgi hiyerarşisine entegre ama kendi medeniyetine yabancı bireyler.
🌱 Ne Yapmalı?
- Eğitimi sadece meslekî değil, varoluşsal bir mesele olarak kurgulamak.
- Müfredatta hikmet, tasavvuf, edebiyat, estetik ve tefekkür alanlarını artırmak.
- Ezberci değil, irfanî düşünceyi merkeze alan, soru soran, tefekkür eden bireyler yetiştirmek.
🎓 Model Önerisi:
- Medrese–akademi hibriti: İlim–hikmet birlikteliği.
- Kültürel kökleriyle barışık ama evrensel dille konuşabilen bireyler.
4. 🕊️ Alternatif Kamusal Alanlar ve “Hakikat Toplulukları”
🔹 Sorun: Kamusal Alanın Tekelleşmesi
- Hegemonik medya, akademi, kültürel alanlar belirli bir “merkez” tarafından şekilleniyor.
- Çevre kendi değerlerini ifade edecek araçlara sahip değil.
🌿 Hakikat Topluluğu Nedir?
- Belli bir hakikate rıza ile bağlanan,
- Maddi çıkar yerine ahlakî ve varoluşsal bağlılık geliştiren gruplar.
- İmam Gazâlî’nin, Mevlânâ’nın, İbn Arabî’nin çevresinde oluşan sohbet halkaları gibi.
🛠️ Ne Yapmalı?
- Farklı düşüncelerin zarafetle buluşabileceği kültürel platformlar kurmak.
- Atölyeler, dijital sohbet mecraları, ilmî sohbet halkaları.
- Sosyal medya yerine “mana medyası”, görüntü yerine içerik inşası.
📘 Sonuç: Yeni Bir Medeniyet İnşası Mümkün mü?
Tüm bu tartışmalar gösteriyor ki, mesele sadece bir kültür, siyaset veya iktisat meselesi değil.
Bu, bir varoluş ve hakikat meselesi.
Ve bu meseleye yaklaşım, ancak hem gelenekle barışık, hem ileriyi düşünen, hem de kalbi merkez alan bir anlayışla mümkün olabilir.