“Türkiye’de Modernleşmenin Kolonyal Yüzü: Tanzimat’tan Günümüze Kültürel Sömürgeleşme”

Türkiye her ne kadar sömürge geçmişi olmasada kültürel olarak kolonyal ilişkilerin hükümranlığın altında kalmış olan .Tanzimat dönemi ile başlayan modernleşme batılaşma denkleminde teknik bilimsel ve kurumsal bir modernleşme den daha çok kültürel batılaşmanın yerleştiği bir ülke olma özelliği ni erken Cumhuriyet döneminde göstermeye başlamıştır .Tanzimattan günümüze batıcı kültürel odakların batının sadece bilimsel teknik kurumsal ve ekonomik üstünlüğünü değil aynı zamanda kültürel ve hatta ontolojik üstünlüğüne kabul eden varsayımların söylem hakimiyeti görülmüştür Eğitimli zümrelerinden eğitimsizliğine kadar ” Türk gibi olmak ” alaturka gibi terimler genelde aşağılama için kullanılırken benzer bir şekilde İslamiyeti çağrıştıran öğeler de geri kafalık yobazlık veya cehaletle özdeş tutulmuştur

Bu tespitlerin oldukça derin ve yerinde; modernleşme tarihi ve özellikle postkolonyal teori çerçevesinden bakıldığında, Türkiye’nin Batı ile kurduğu ilişki biçimi, klasik bir sömürgecilik deneyimi yaşamamış olmasına rağmen “kültürel kolonyalite” (coloniality) dediğimiz olgunun etkisinde şekillenmiştir.


Tanzimat’tan Günümüze Türkiye’de Kültürel Kolonyalite ve Batıcılık

1. 🏛️ Modernleşme ve Batılılaşma Arasındaki Fark

  • Türkiye’de 19. yüzyılın ortasında başlayan modernleşme süreci, sanayi, hukuk ve yönetim alanlarında reformları hedeflese de, süreç zamanla sadece teknik değil, kültürel ve zihinsel bir dönüşüm karakteri kazanmıştır.
  • Modernleşme, esasen rasyonel kurumların tesisi, bilimsel üretimin artması, yönetim biçimlerinin sekülerleşmesi gibi yapısal dönüşümleri ifade eder.
  • Oysa Türkiye’de bu süreç, modernleşme ile Batılılaşmanın özdeşleştirilmesi biçiminde gelişmiş; bu da kültürel bir öykünmeci tavır üretmiştir.

2. Kolonyalite Kavramı (Coloniality of Power, Knowledge, Being)

  • Postkolonyal düşünür Aníbal Quijano ve Walter Mignolo gibi isimlerin geliştirdiği “kolonyalite” kavramı, sadece fiziksel sömürgeciliğin değil, zihinsel ve kültürel tahakkümün de sürdüğünü anlatır.
  • Kolonyalite üç düzlemde işler:
    • Power (güç ilişkileri): Batı’ya bağımlı yönetim zihniyetleri
    • Knowledge (bilgi): Batı dışı bilgi türlerinin marjinalleşmesi (örneğin tasavvufi irfan, geleneksel ilimler)
    • Being (varlık): Batılı olmayan kimliğin aşağılanması (örneğin “alaturka”, “Türk işi” gibi)

3. Türkiye’de Kültürel Kolonyalite: Tanzimat ve Cumhuriyet Dönemleri

  • Tanzimat sonrası bürokratik elit, Batı’nın sadece tekniğine değil, kültürel ve ontolojik üstünlüğüne de ikna olmuş bir yapıda gelişti.
  • Bu durum Cumhuriyet’in ilk döneminde de devam etti; Ziya Gökalp’in “medeniyetimiz Batı’dır” söylemi bu zihinsel kodların izlerini taşır.
  • Alaturka, Türk işi, doğulu gibi kavramlar estetik ve entelektüel bir aşağılama anlamı taşımaya başladı.
  • “İslam” ya da “dinî motifler” ise çağdışılık, geri kalmışlık, irrasyonalite ile özdeşleştirildi.

4. Eğitim Yoluyla Kültürel Tahakküm

  • Eğitim sistemi, Batı epistemolojisinin tek geçerli bilgi türü olduğu varsayımıyla kurulmuştur.
  • Medreselerin kapatılması, halk ilimlerinin dışlanması, “doğulu bilgi”nin geçersiz kılınması, zihinlerin de kolonyalize edilmesine neden olmuştur.
  • Bugün dahi üniversite düzeyinde İslam felsefesi, tasavvuf irfanı ya da geleneksel ilimler Batı paradigması içinden “ekzotik” ya da “folklorik” olarak ele alınır.

5. Dil ve Kültürel Söylemde Batıcı Tahakküm

  • “Türk gibi olmak”, “alaturka”, “bizden bir şey olmaz” gibi ifadeler, zihinsel sömürgeleşmenin halk diline sızmış tezahürleridir.
  • İslami semboller, kıyafetler, müzik, mimari, davranış biçimleri gibi unsurlar “geri” olarak kodlanırken, Batı’ya ait olanlar “ilerici”, “modern” ya da “evrensel” kabul edilmiştir.
  • Bu durum Edward Said’in “oryantalizm” kavramıyla da örtüşür: Kendi kültürüne dışarıdan, Batı’nın bakış açısıyla ve genellikle küçümseyici bir dille bakmak.

6. Bugüne Etkisi: Kültürel İkilik ve Ontolojik Bölünme

  • Türkiye bugün hâlâ kültürel olarak iki kutuplu bir yapının içinde: bir yanda “modern” – Batıcı seküler kimlik, diğer yanda “geleneksel” – İslamî kimlik.
  • Bu yapay ikilik, sadece kültürel bir gerilim değil, aynı zamanda bir varoluşsal (ontolojik) kriz üretmektedir: Kim olduğumuzla ilgili netlik sorunu.

Sonuç

Türkiye her ne kadar siyasi olarak sömürgeleştirilmemiş olsa da, Tanzimat’tan itibaren gelişen zihinsel ve kültürel kolonyalite, modernleşme sürecini yüzeysel, kültürel olarak taklitçi ve yerli özden kopuk bir hâle getirmiştir. Bugün yapılması gereken ise Batı’nın bilgi, bilim ve teknik birikimini inkar etmeden; kendi kültürel ve ontolojik köklerimizle barışık, çok katmanlı bir modernlik inşasıdır.


“Türkiye’de Modernleşmenin Kolonyal Yüzü: Tanzimat’tan Günümüze Kültürel Sömürgeleşme”

Bu yazıyı şöyle özetleyebilirz;

Giriş
Her ne kadar Türkiye klasik anlamda bir sömürge deneyimi yaşamamış olsa da, Tanzimat’tan itibaren gelişen modernleşme süreci Batı’nın sadece bilimsel ve teknik üstünlüğüne değil, aynı zamanda kültürel ve ontolojik üstünlüğünü kabul eden bir zihniyetin egemenliği altında yürümüştür. Bu çalışma, Türkiye’de modernleşme sürecini “kolonyalite” kavramı çerçevesinde ele alarak, batıcı modernleşmenin kültürel ve zihinsel etkilerini sorgulamaktadır.

1. Modernleşme ve Batılılaşma: Kavramsal Ayrım
Modernleşme; hukuk, bilim, yönetim ve toplumsal yapıların rasyonelleşmesi süreci olarak tanımlanabilirken; Batılılaşma, bu sürecin Batı’ya özgü değerler ve estetik kodlarla içiçe geçmesidir. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde bu fark yeterince ayırt edilememiş, Cumhuriyet dönemiyle birlikte ise Batı’nın kültürel üzerinde kurulan bir kimlik inşa süreci hâkim olmuştur.

2. Kolonyalite Teorisi: Quijano ve Mignolo’nun Perspektifi
Aníbal Quijano’nun “Kolonyalite” kavramı, sömürgeciliğin askeri ve siyasal olarak sona erse de, bilgi (epistemoloji), kimlik (ontoloji) ve güç (iktidar) düzeyinde sürekli bir tahakküm mekanizması olarak işlemeye devam ettiğini savunur. Türkiye’de bu kavram, Batı’nın teknik bilgisini almakla kalmayıp, kendi geleneksel bilgi, kimlik ve kurumlarını “geri” sayan bir zihinsel teslimiyet olarak karşımıza çıkar.

3. Tanzimat ve Cumhuriyet Eliti: Zihinsel Teslimiyet
19. yüzyıl sonrasında Osmanlı-Türk elitinin Batı’ya olan hayranlığı, sadece bilimsel bir takdir değil, bir yaşam tarzı ve kimlik tercihi haline gelmiştir. Ziya Gökalp’in “medeniyetimiz Batı’dır” ifadesi bu zihinsel teslimiyetin çarpıcı bir göstergesidir. Geleneksel bilgi (tasavvuf, kelam, fıkıh vb.) marjinalleştirilmiş, yerine pozitivist bir bilgi anlayışı konulmuştur.

4. Dilde ve Kültürde Aşağılayıcı Kodlar
“Alaturka”, “doğulu”, “bizden bir şey olmaz” gibi ifadeler, kültürel kolonyalitenin dildeki tezahürleridir. İslami motifler “yobazlık”, “geri kafalılık” ile eşleştirilmiş; Batı’ya ait olan ise “evrensel”, “modern”, “ilerici” olarak kodlanmıştır. Bu durum Said’in “oryantalizm” kavramıyla da birebir örtüşür.

5. Çıkış Yolu: Melez Bir Modernlik Mümkün mü?
Çözüm, Batı’yı toptan reddetmekte değil; onun teknik ve bilimsel kazanımlarını alırken, kendi kültürel ve metafizik zeminimizi inkâr etmeyen melez, yerli ve çok katmanlı bir modernite anlayışına yönelmektir. Geleneksel bilgi ve modern bilim arasındaki bariyerler kaldırılmalı, zihinsel özgürleşme sağlanmalıdır.

Sonuç
Türkiye’de modernleşme süreci, sömürgeciliğin fiziksel değil, zihinsel boyutlarının etkisinde yürümüş bir tarih olarak okunabilir. Bu tarihsel süreci anlamak, sadece bir geçmiş eleştirisi değil, bugün Türk toplumu için daha özgün, yerli ve anlamlı bir gelecek tasavvuru kurabilmenin de ilk adımıdır.

Postkolonyal teori, sömürgecilik sonrası dönemde ortaya çıkan toplumsal, kültürel, siyasi ve ekonomik etkileri inceleyen eleştirel bir akademik yaklaşımdır. Temel olarak, sömürgeciliğin geçmişte ve günümüzde yarattığı eşitsizlikleri, kimlik sorunlarını, kültürel tahakkümü ve Batı-merkezci bakış açılarını sorgular.

Postkolonyal Teorinin Temel Özellikleri:

1. Sömürgecilik Sonrası Etkiler: Sömürge döneminin bitmesine rağmen, eski sömürge toplumlarında siyasi, ekonomik ve kültürel tahakkümün nasıl devam ettiğini inceler.

2. Batı’nın Üstünlük Anlatılarının Eleştirisi: Avrupa merkezci tarih yazımını ve “medeniyet” söylemlerini sorgular.

3.Öteki’nin Temsili:Edward Said’in *Oryantalizm* (1978) çalışmasında olduğu gibi, Doğu’nun Batı tarafından nasıl egzotik ve geri kalmış olarak temsil edildiğini analiz eder.

4. Kimlik ve Kültürel Melezlik:Homi K. Bhabha gibi teorisyenler, sömürge sonrası kimliklerin karmaşık yapısını ve kültürel karışımları (hibritlik) vurgular.

5. Yerelliğin Yeniden İnşası: Sömürgecilik tarafından bastırılan yerel bilgi, dil ve kültürün yeniden canlandırılmasını savunur.

Önemli Postkolonyal Teorisyenler:

– **Edward Said** (*Oryantalizm*)  

– **Gayatri Chakravorty Spivak** (*Madun Konuşabilir mi?*)  

– **Homi K. Bhabha** (*Kültürel Melezlik*)  

– **Frantz Fanon** (*Yeryüzünün Lanetlileri*)  

Postkolonyal Teorinin Eleştirisi:

– Aşırı Batı-merkezli eleştirinin kendisinin de bir tür Batı odaklılık yarattığı söylenir.

– Evrenselci perspektifleri reddetmesi nedeniyle bazı eleştirilere maruz kalır.

Postkolonyal teori, edebiyattan sosyolojiye, tarihten siyaset bilimine kadar birçok disiplinde etkili olmuştur. Günümüzde küresel eşitsizliklerin, göç politikalarının ve kültürel çatışmaların anlaşılmasında önemli bir araç sunar.

——————-

### **Kültürel Kolonyalite (Cultural Coloniality) Nedir?**  

Kültürel kolonyalite, sömürgeciliğin resmi olarak sona ermesine rağmen, **kültürel alanda Batı’nın tahakkümünün devam etmesini** ifade eder. Bu kavram, Latin Amerikalı düşünürler **Aníbal Quijano** ve **Walter Mignolo** gibi isimlerin geliştirdiği “kolonyalite” (coloniality) teorisinin bir parçasıdır.  

Temel Özellikleri:

1. Batı’nın Kültürel Üstünlüğü:

   – Sömürge döneminde Avrupa’nın kendi dil, din, eğitim ve sanatını dayatması, sonrasında da bu etkilerin kalıcı hale gelmesi.  

   – Örneğin: İngilizcenin “daha prestijli” bir dil olarak görülmesi, yerel dillerin ikinci plana atılması.  

2. Bilgi ve Eğitim Sisteminin Kontrolü:

   – Batılı eğitim modellerinin evrensel kabul edilmesi (örneğin, üniversitelerde Avrupa-merkezli müfredat).  

   – Yerel bilgi sistemlerinin (örneğin, Afrika veya yerli halkların geleneksel bilgisi) “ilkel” veya “bilim dışı” olarak görülmesi.  

3. Medya ve Popüler Kültür Yoluyla Tahakküm: 

   – Hollywood filmleri, Batı müziği ve moda trendlerinin küresel ölçekte hakim olması.  

   – Yerel kültürlerin tüketim toplumu içinde egzotikleştirilip metalaştırılması.  

4. Din ve Değerlerin Dayatılması:

   – Hristiyanlığın sömürgecilikle yayılması ve yerel inançların baskılanması.  

   – “Modernleşme” adı altında Batılı yaşam tarzlarının idealize edilmesi.  

Kültürel Kolonyalite vs. Sömürgecilik

– Sömürgecilik:Resmi siyasi ve askeri kontrol (örneğin, İngiltere’nin Hindistan’ı yönetmesi).  

– Kültürel Kolonyalite: Siyasi bağımsızlık sonrasında bile devam eden **zihniyet, sanat, dil ve gündelik yaşamdaki Batı hakimiyeti**.  

Örnekler:  

– Dil: Eski sömürgelerde resmi dilin Fransızca/İngilizce olması (örneğin, Senegal’de Fransızca, Nijerya’da İngilizce).  

– Eğitim:Afrika üniversitelerinde Avrupalı filozofların okutulup Afrikalı düşünürlerin göz ardı edilmesi.  

– Estetik: Ten rengine dayalı ayrımcılık (örneğin, “açık tenin güzel” olarak dayatılması).  

Eleştiri ve Karşı Hareketler:  

– Postkolonyal edebiyat (Chinua Achebe, Ngũgĩ wa Thiong’o) yerel dillerde yazmayı savunur.  

– Dekolonizasyon hareketleri(örneğin, Güney Afrika’da “Rhodes Must Fall” protestoları) Batılı heykellerin kaldırılmasını talep eder.  

– Yerli hakları aktivizmi, geleneksel bilginin yeniden değer kazanmasını sağlamaya çalışır.  

Sonuç:

Kültürel kolonyalite, **fiziksel sömürgeciliğin bitmesine rağmen, zihinlerde ve kültürel pratiklerde süren bir tahakküm biçimidir**. Bu nedenle, “dekolonyal düşünce” hareketi, Batı-dışı kültürlerin kendi bilgi sistemlerini ve kimliklerini özgürce ifade edebilmesini savunur.  

Detaylı okuma için:  

– Aníbal Quijano, *Coloniality of Power*  

– Walter Mignolo, *The Darker Side of Western Modernity*  

– Ngũgĩ wa Thiong’o, *Decolonising the Mind*

———————–

Öykünmeci tavır üretmiştir”ifadesi, **postkolonyal teori ve kültürel kolonyalite** bağlamında, **eski sömürge toplumlarının Batı’nın kültürel, siyasi veya ekonomik modellerini taklit etmesini** eleştirel bir dille ifade eder. Bu durum, sömürge sonrası dönemde yerel kimliklerin zayıflamasına ve Batılı normların içselleştirilmesine yol açabilir.  

Ne Anlama Gelir?

– Öykünme (Taklit): Batı’nın dil, eğitim, yönetim, moda, sanat vb. alanlardaki pratiklerinin sorgusuzca benimsenmesi.  

– Tavır (Davranış Kalıbı): Toplumun kendi özgün değerleri yerine, dışarıdan dayatılan normları benimsemesi.  

– Üretme: Bu taklitçi yaklaşımın sürekli hale gelerek yeni nesillere aktarılması.  

Neden Sorunlu Bir Durumdur?  

1. **Kültürel Yabancılaşma:** Yerel değerlerin ikinci plana atılması, kimlik bunalımına yol açar.  

   – Örnek: Yerel bir dilin konuşulmaması, İngilizce/Fransızca’nın prestijli sayılması.  

2. Bağımlılık Ekonomik ve siyasi sistemlerin Batı modellerine göre şekillenmesi, özgün çözümlerin gelişmesini engeller.  

   – Örnek: Afrika ülkelerinde Fransız eğitim sisteminin aynen uygulanması.  

3.Yaratıcılığın Bastırılması:Özgün düşünce yerine hazır kalıpların kopyalanması, yeniliği öldürür.  

   – Örnek: Batı sanat akımlarının yerel sanatta tek referans olması.  

Postkolonyal Teoride Öykünmeci Tavır Eleştirisi

– Frantz Fanon Yeryüzünün Lanetlileri*’nde, sömürge sonrası elitlerin Batı’yı taklit ederek halkına yabancılaştığını savunur.  

– Ngũgĩ wa Thiong’o,*Decolonising the Mind*’da, Afrika edebiyatının İngilizce yazılmasını eleştirir.  

– Homi Bhabha, taklit (mimicry) kavramını analiz eder: Sömürgeciler, yerel halkı “Batılı gibi” olmaya zorlar, ancak bu asla tam bir eşitlik getirmez.  

*Örnekler*

1. **Dil:** Eski sömürgelerde edebiyatın İngilizce/Fransızca yazılması (örneğin, Nijerya’da Chinua Achebe’nin İngilizce yazması).  

2. **Moda:** Batılı giyim tarzlarının geleneksel kıyafetlerin önüne geçmesi.  

3. **Siyaset:** Afrika’da Avrupa tarzı parlamenter sistemlerin sorunlara çözüm üretememesi.  

### **Alternatif: Dekolonyal Tavır**  

– **Yerel bilgiyi öne çıkarmak** (örneğin, geleneksel tıbbın modern tıpla bütünleştirilmesi).  

– **Dilde özgürleşme** (yerel dillerde eğitim ve edebiyat).  

– **Batı’yı reddetmek değil, eleştirel bir diyalog kurmak.**  

**Sonuç:** “Öykünmeci tavır”, sömürgecilik sonrası toplumların **özgün kimliklerini kaybetme riskini** vurgular. Postkolonyal teori, bu taklitçiliği aşarak **özgün ve melez kültürel pratikler** geliştirmenin yollarını arar.

———————

*Ontolojik Üstünlük Nedir?

**Ontolojik üstünlük**, bir grubun, ırkın, kültürün veya düşüncenin **”varlık” (ontoloji) düzeyinde diğerlerinden daha değerli, gerçek veya insanlığa yakın olduğu** iddiasıdır. Bu kavram, felsefe, postkolonyal teori ve eleştirel sosyal bilimlerde, **Batı’nın kendini evrensel insanlık normu olarak dayatmasını** açıklamak için kullanılır.  

Temel Özellikleri  

1. İnsan-Hayvan/Medeni-İlkel İkiliği:

   – Sömürgecilik döneminde Avrupalılar, yerli halkları ve siyahileri **”tam insan” saymayan** bir ontolojik hiyerarşi kurdu.  

   – Ör: Hegel’in Afrika’yı “tarihsiz” kıta olarak tanımlaması.  

2. *Din ve Ahlak Temelli Üstünlük:* 

   – Hristiyanlığın “tek gerçek din” sayılması, diğer inançların **”batıl”** veya **”ilkel”** addedilmesi.  

   – Ör: Amerika’nın yerli halklarının şamanizminin “şeytani” ilan edilmesi.  

3. Bilim ve Akıl Söylemi: 

   – Batılı aklın ve bilimin **evrensel standart** kabul edilmesi, diğer bilgi sistemlerinin (yerli tıbbı, Afrika felsefesi) **”mit”** sayılması.  

   – Ör: Kolonyal tıbbın geleneksel şifacılığı “büyücülük” diye reddetmesi.  

4. Irkçılıkla İç İçelik:  

   – Beyaz ırkın **biyolojik ve zihinsel üstünlüğü** iddiaları (ör: 19. yüzyıl antropolojisi).  

Postkolonyal Teoride Ontolojik Üstünlük

-Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri*’nde, sömürgecinin siyahi bedeni “eksik insan” olarak gördüğünü yazar.  

– **Walter Mignolo**, Batı’nın kendi ontolojisini **”evrensel hakikat”** diye dayattığını, diğerlerini **”yok saydığını”** savunur.  

– Sylvia Wynter, “insan” tanımının nasıl **Avrupa-merkezli** olduğunu ve diğerlerini **”alt-insan”** kategorisine ittiğini analiz eder.  

*Örnekler 

1. **Tarihsel:**  

   – **Amerika’nın keşfi** sonrası yerli halkların **”ruhsuz”** olduğu iddiası (Papalık 1537’de bunu reddetse de pratikte sürdü).  

   – **Nazi Almanyası**’nda Yahudilerin, Romanların ve engellilerin **”yaşamaya değmez hayatlar”** olarak görülmesi.  

2. **Güncel:**  

   – **Mültecilerin** medyada **”istilacı”** gibi gösterilerek insanlıktan çıkarılması.  

   – **Batı dışı toplumların** demokrasi ve insan hakları konusunda **”geri”** addedilmesi.  

### **Ontolojik Üstünlük Nasıl Aşılır?**  

1. **Dekolonyal Düşünce:**  

   – Batı-dışı bilgi sistemlerini (ör: Afrika ubuntu felsefesi, yerli ekolojik bilgi) tanımak.  

2. **Eleştirel Pedagoji:**  

   – Eğitimde Avrupa-merkezci tarih anlatısını sorgulamak.  

3. **Siyasi Temsiliyet:**  

   – Marjinal grupların karar mekanizmalarında söz hakkı alması.  

### **Önemli Kavramlarla Bağlantılar**  

– **Epistemik Şiddet:** Batı’nın bilgiyi tekelleştirerek diğerlerini “cahil” sayması (Gayatri Spivak).  

– **Biyopolitika:** Foucault’nun, iktidarın **”yaşatma veya ölüme terk etme”** gücü analizi.  

– **Ötekilik:** Edward Said’in **Oryantalizm**’inde Doğu’nun Batı tarafından **”egzotik-alt”** olarak temsili.  

**Sonuç:** Ontolojik üstünlük, **sadece bir kültürün diğerine baskısı değil, onu “insanlık dışı” konuma iten bir zihniyettir**. Postkolonyal ve eleştirel teoriler, bu hiyerarşiyi yıkmak için **çoklu insanlık tanımları** önerir.

Share this content:

Bir yanıt verin