Batı dışı Toplumlarda kültür ,hegemonya ve sömürgecilik nasıl işliyor

Bu metin, Antonio Gramsci’nin kültür, hegemonya ve sömürgecilik üzerine geliştirdiği fikirlerin Batı dışı toplumlar bağlamında nasıl işlediğini açıklamaktadır. Şimdi bu kavramları detaylı bir şekilde ele alalım.


1. Gramsci’ye Göre Kültür: Edilgen Değil, Aktif Bir Özne

Gramsci, kültürü sadece bir yansıma veya pasif bir alan olarak görmez. Aksine, kültür:

  • Toplumsal gerçekliği kuran ve yeniden üreten bir süreçtir.
  • Egemen sınıfların ideolojik ve politik hakimiyetini sürdürebilmesi için bir araçtır.
  • İnsan bilincini ve toplumsal yapıları şekillendiren dinamik bir unsurdur.

Buradan hareketle, sömürgecilik de sadece ekonomik bir sömürü değil, aynı zamanda kültürel bir tahakküm sürecidir.


2. Kültürel Sömürgecilik ve Batı Dışı Toplumlar

Batı dışı toplumlarda sömürgecilik yalnızca ekonomik bağımlılık ilişkileriyle sınırlı kalmamıştır. Aynı zamanda kültürel bağımlılık ve kültürel sömürgeleştirme ekseninde de ilerlemiştir.

Bu süreç çeşitli yollarla gerçekleştirilmiştir:

Dil: Batı dillerinin yaygınlaştırılması, yerel dillerin önemsizleştirilmesi.
Din: Batı’nın misyonerlik faaliyetleriyle dini ve ahlaki değerleri şekillendirmesi.
Söylem ve İdeoloji: Batı merkezli tarih yazımı, eğitim sistemleri ve medya.
Entelektüel Alan: Batı’nın düşünsel çerçevesinin, entelektüel çevrelerde hâkim hale gelmesi.
Sanat ve Kültür: Batı tarzı sanatsal ve kültürel formların empoze edilmesi.

Bu araçlar aracılığıyla, sömürgecilik doğrudan bir zor kullanmadan da Batı dışı toplumların kimliğini ve kültürünü şekillendirmeye devam etmiştir.


3. Kültürel Hegemonya: Siyasal Bağımsızlıktan Sonra da Devam Eden Bağımlılık

Gramsci’nin hegemonya kavramı, burada çok önemli bir rol oynar.

  • Sömürge ülkeler, siyasal bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bile Batı’ya bağımlı kalmışlardır.
  • Bu bağımlılık artık sadece askeri ya da ekonomik değil, kültürel ve ideolojik bir bağımlılıktır.
  • Batı’nın değerleri, normları ve yaşam tarzı hâlâ baskın olmaya devam eder.

Buna yeniden üretilen hegemonya denir. Batı dışı toplumlar, Batı’nın yarattığı düşünce kalıplarını sorgulamadan benimser ve kendi kimliklerini bu çerçevede inşa ederler.


4. Kültürel Bağımlılığın Taşıyıcıları: Politik, Entelektüel ve Ekonomik Elitler

Bu sürecin en önemli aktörleri, sömürge geçmişine sahip ülkelerin politik, entelektüel ve ekonomik elitleridir.

  • Batı ile simbiyotik (karşılıklı bağımlı) bir ilişki içindedirler.
  • Batı’nın değerlerini, ideolojilerini ve kurumlarını kendi ülkelerinde uygulamaya çalışırlar.
  • Bu süreç, hegemonik düzenin devamlılığını sağlar.

Özellikle bürokratlar, akademisyenler, politikacılar ve iş dünyası liderleri, Batı’nın söylemini içselleştirerek bu bağımlılık ilişkisini sürdürmekte önemli rol oynar.


5. Sonuç: Kültürel Bağımlılık ve Mücadele Alanları

Gramsci’nin teorisi çerçevesinde şu sonuçlara varılabilir:

  • Kültür, edilgen bir alan değil, toplumsal gerçekliği şekillendiren aktif bir güçtür.
  • Sömürgecilik yalnızca ekonomik ve siyasi değil, aynı zamanda kültürel bir tahakküm sürecidir.
  • Batı dışı toplumlar, bağımsızlıklarını kazansalar bile, Batı’nın ideolojik ve kültürel hegemonyasına bağımlı kalmaya devam etmiştir.
  • Bu bağımlılığı sürdürenler, söz konusu ülkelerin elitleridir; onlar, Batı ile simbiyotik ilişkiler içinde hareket eder.

Bu süreçten çıkmanın yolu karşı-hegemonya geliştirmek, yani yerel kültürleri, bağımsız düşünceyi ve alternatif söylemleri güçlendirmektir.

Share this content:

Bir yanıt verin