Bu açıklama, iman etmenin sonuçları ve şirkten sakınmanın kazandıracağı nimetler üzerine bir tefsir yorumudur. Şimdi bunu detaylı bir şekilde açıklayalım:
1. “Eğer iman etselerdi…”
Burada iman etmek fiili, kişinin kalben ve aklen Allah’ın varlığına ve birliğine inanmasını ifade eder. Ancak bu iman, Allah’tan gelen deliller ve fiilleri görerek gerçekleşmelidir.
- “Allah’tan kaynaklanan fiilleri görerek iman etselerdi” ifadesi, insanların evrendeki yaratılış düzenini, doğa olaylarını, insanın varoluşunu ve Allah’ın tecellilerini görüp bunlardan ders çıkarması gerektiğini anlatır.
- Kur’an’da birçok ayet, Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren delillerin evrende bulunduğunu, akıl sahiplerinin bunları düşünüp iman etmesi gerektiğini vurgular. Örneğin: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle denizde yüzüp giden gemilerde… nice deliller vardır.” (Bakara, 2:164)
Yani, insan Allah’ın yarattıklarını görüp iman etmelidir. Sadece atalarından veya çevresinden gördüğü gibi bir iman değil, bilinçli, akıl yürüterek ve delillere dayanarak bir iman olmalıdır.
2. “Kendilerini… korusalardı.”
Burada korunma, özellikle şirkten sakınmayı ifade etmektedir.
- “Tesiri başkasına nispet etmekten ibaret şirkten sakınsalardı.”
- Şirk, Allah’tan başka varlıklara kudret veya etkili olma gücü atfetmek demektir.
- Kimi insanlar rızkı, sağlığı veya başarıyı Allah’tan değil, başka varlıklardan geldiğini sanarak hata yaparlar.
- Örneğin: Bir insan bir doktorun tedavi ettiği hastayı iyileştirdiğini düşünerek, bu iyileşmeyi sadece doktora nispet ederse ve Allah’ın şifa veren olduğunu unutursa, gizli bir şirke düşebilir.
Kur’an’da bu konuda şöyle buyrulmuştur:
“Eğer iman eder ve sakınırsanız, Allah size doğruyu yanlıştan ayırt edecek bir anlayış verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar.” (Enfal, 8:29)
Yani, şirkten sakınanlar Allah’ın rahmetine, hidayetine ve affına mazhar olacaklardır.
3. “Verilecek sevap…”
Burada mükâfatın ebedi olması vurgulanmaktadır.
- “Daimi ve kalıcı bir sevap” ifadesi, geçici dünya nimetlerinden farklı olarak, ahirette verilecek ödüllerin sonsuz olduğunu anlatır.
- Dünya nimetleri gelip geçicidir, ama Allah’ın ahirette vereceği sevap ve nimetler kalıcıdır.
- Bu noktada Kur’an’daki şu ayet önemlidir:
“Allah, iman edip salih amel işleyenlere, içinde ebedî kalacakları cennetler vaat etmiştir.” (Tevbe, 9:72)
4. “Allah tarafından…”
Burada sevabın kaynağının Allah olduğu ve manevi nimetlerin kapsamına işaret edilmektedir.
- “Ruhani nurlardan, fütuhî bağışlardan, kalbi hallerden, ilahi marifetlerden oluşan sevap”
- Ruhani nurlar: Allah’ın nuruyla kalbin aydınlanması, manevi huzur
- Fütuhî bağışlar: İlahi sırların açılması, Allah’ın hikmetine erişmek
- Kalbi haller: Allah’a karşı derin bir sevgi ve bağlılık
- İlahi marifetler: Allah’ı daha iyi tanımak, ona yakın olmak
Bu, dünyada bile Allah’ın mümin kullarına özel manevi nimetler bahşettiğini gösterir.
5. “Daha hayırlıdır, keşke bunu anlasalardı.”
- Burada bir pişmanlık ve farkındalık eksikliği vurgulanmaktadır.
- İnsanların çoğu, dünya nimetlerine aldanır ve ahiretteki büyük mükâfatları göremezler.
- Kur’an’da bu durum şöyle anlatılır:
“Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Asıl hayat, ahiret yurdudur. Keşke bilselerdi!” (Ankebut, 29:64)
Yani, insanlar ahiretin nimetlerini kavrayabilselerdi, dünya için bu kadar hırs yapmaz ve Allah’a daha çok yönelirlerdi.
SONUÇ
Bu ifadeler, iman, şirkten kaçınma, Allah’ın vereceği büyük mükâfatlar ve insanların bu gerçekleri anlayamaması gibi konulara vurgu yapmaktadır.
- Eğer insanlar Allah’ın fiillerini görerek iman etselerdi, şirkten sakınsalardı, kendilerine verilecek olan ebedi mükâfatın daha üstün olduğunu anlardı.
- Ancak çoğu insan bunu anlayamaz ve dünya hayatının geçici zevklerine kapılır.
Bu açıklamalar Kur’an’ın birçok ayetiyle uyumludur ve insanları daha bilinçli bir imana ve ahirete yönelmeye davet etmektedir.