Yaratılışın bütün sır ve inceliklerini, ne tekdüze tekrarlara dayanan prensiplere bağlı olarak deneysel ilmin ve fennin belli sınırları içine hapsetmeğe hakkımız var, ne de aklın ve ilmin kural ve ilkelerini bir kenara iterek, herşeyi yalnızca harikalarla açıklamağa hakkımız vardır. İlmî araştırmalarla ortaya konan yeni yeni buluşlar, ilmin ve fennin sonu olmayan bir genişliğe sahip bulunduğunu gösteriyor. Bu husus inkâr kabul etmez bir gerçektir.
Bu metin, yaratılışın ve evrenin işleyişinin anlaşılmasında denge ve ölçülü bir yaklaşımı savunmaktadır. Bu bağlamda iki aşırı uçtan kaçınılması gerektiği ifade edilmektedir:
1. Bilim ve Fenni Sınırların Ötesine Taşımamak
- Metinde, yaratılışın sır ve inceliklerinin, bilim ve fen (teknoloji) ile sınırlandırılamayacağı ifade ediliyor. Bu, her şeyi yalnızca deneysel bilimlerle ve mekanik prensiplerle açıklamaya çalışmanın yetersiz ve eksik bir yaklaşım olduğunu belirtir. Bilimsel yöntem, doğanın işleyişini anlama ve açıklama konusunda çok güçlü bir araçtır. Ancak her şeyin sınırlarının sadece bilimsel keşiflerle çizildiğini düşünmek, yaratılışın çok katmanlı ve kompleks yapısını tam anlamıyla kavrayamamaktır. Evrenin ve hayatın sırlarını sadece bilimsel deneylere dayandırmak, evrendeki gizemli ve açıklanması güç boyutları gözden kaçırmamıza neden olabilir.
2. Her Şeyi Mucizelerle Açıklamaktan Kaçınmak
- Diğer yandan, bilimin ve aklın sunduğu gerçekleri yok sayarak her şeyi mucizelerle ve olağanüstü olaylarla açıklamaya çalışmanın da doğru bir yaklaşım olmadığı vurgulanmaktadır. Bilim, akıl ve mantığın sunduğu ilkeler, evrendeki düzenin anlaşılması için önemli araçlardır. Bu nedenle, her tür gelişme ve olguyu yalnızca harika ve doğaüstü olaylara dayandırmak, bilimsel düşünceyi ve mantığı hiçe saymak anlamına gelir.
3. Dengenin Önemi ve Bilimsel Keşiflerin Sınırsızlığı
- Metin, denge kurmanın önemini vurgulamaktadır. Yaratılışın gizemlerini keşfederken hem bilimsel düşüncenin rehberliğinden faydalanmalı hem de bunun ötesindeki manevi ve metafizik boyutları göz ardı etmemeliyiz. İlmî araştırmalar, yeni yeni buluşlarla evrenin genişliğini ve karmaşıklığını daha fazla ortaya koyuyor. Bu, bilimin sürekli gelişen bir alan olduğunu, keşiflerin sınırsız bir genişliğe sahip bulunduğunu gösteriyor. Bu noktada bilimin evrendeki sonsuz bilgiye ulaşma yolunda bir araç olduğunun kabul edilmesi gerekir. Ancak bu kabul, evrenin yalnızca bilimsel perspektiflerle kavranabileceği anlamına gelmez.
4. Sonuç
- Sonuç olarak, yaratılışın sırlarını anlama çabasında hem bilimsel hem de manevi boyutları göz önünde bulundurmalıyız. Her şeyi sadece bilim ve akıl sınırları içinde değerlendirmek yanıltıcı olduğu gibi, her şeyi mucizelerle açıklamak da tek boyutlu bir bakış açısıdır. Bu nedenle, akıl ve bilim ile mucizeler ve metafizik boyutlar arasında bir denge kurarak evrenin sırlarını anlamaya çalışmak en sağlıklı yaklaşımdır.