Bu nefistir, eğer ihmal edilirse alçaklığı yol edinir…
Ama erdemlere doğru yöneltirsen, parıldar.
Bu nedenle ibadetler öngörülmüş ve insanların bu ibadetleri belli
vakitlerde tekrar etmeleri farz kılınmıştır. Ta ki gaflet vakitlerinde biriken
tabiat tortuları, lezzet alma ve şehevi arzuları tatmin etme vakitlerinde
arız olan meşguliyet karanlıkları dağılsın, huzurda olma nurunun
etkisiyle içleri aydınlansın, nefis uçurumuna yuvarlanmaktan,
tökezlenmekten kurtulup Hakk’a yönelme ile kalpleri hayat bulsun,
ruhun ruhu ve vahdet sevgisi ile rahata kavuşup heva yalnızlığından ve
kesret girdabından kurtulsunlar. Nitekim Resulullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: “Bir namazdan sonra kılınan namaz, kişi eğer büyük
günahlardan kaçınmışsa, o arada işlenen küçük günahların kefaretidir.”
Görmez misiniz ki, büyük hadesetten ve cinsel birleşmeden sonra
gusül, küçük hadesetten sonra da abdest almak suretiyle temizlenme
emredilmiştir?! Dolayısıyla gece ve gündüz saatlerinde dünyevi işlerle
meşguliyetten sıyrılma amacıyla beş vakit namaz emredilmiştir. Bu beş
vakit namaz beş duyudan kaynaklanan kir ve tortuları giderir. Ki bunlar
nefiste ilgili oldukları duyulara uygun olumsuz etkiler bırakırlar. Bu
nedenle bir haftalık ayrılığa, türlü iş ve kazanç yollarıyla meşgul olma
yalnızlığının, bedensel giysilerin ve nefsani arzuların karanlığına karşılık
ibadete tahsis edilmiş bir günde toplanma öngörülmüştür ki, toplanma
sıcaklığı ve ünsiyet =(evcil ve alışık olma)ile ayrılık yalnızlığı ortadan kalksın, aralarında sevgi ve kaynaşma meydana gelsin, ibadet nurunun, Hakk’a yönelişin etkisiyle dünyevi işlerle meşgul olup Hakk’ı bir kenara bırakma karanlığı dağılsın, iç âlemleri aydınlansın. Dolayısıyla Yahudiler için haftanın ilkgünü toplanma günü olarak tahsis edilmiştir. Çünkü onlar başlangıç ve
zahir ehlidirler. Hıristiyanlara da ondan sonraki gün tahsis edilmiştir,
bunun nedeni onların ahiret, ruhaniyet ve batın ehli olmaları ve bize
oranla başlangıç ve zahirden geri kalmalarıdır. Müslümanlara da
haftanın son günü tahsis edilmiştir. Yani Cuma günü. Çünkü
Müslümanlar son Nübüvvet ehli olup ahir zamanda gelmişlerdir. Külli ve
toplu birlik ehlidirler. Bu değerlendirme cumartesi gününün rivayette
belirtildiği haftanın son günü kabul edilirse, cumartesi yedinci gün olarak
belirginleşir.Dolayısıyla bu tanzim Hak Teala açısından söz konusu olur. Çünkü Yahudilerin çağrısının esasını oluşturan his âlemi, âlemlerin
sonuncusudur. Hıristiyanların çağrılarının temeli olan akıl âlemi ise
âlemlerin ilkidir. Cuma günü de toplanma ve bitim günüdür. Bu sistemi
ve denetimi gözetmeyen kimsenin istidat nuru ortadan kalkar,
Cumartesi yasağını çiğneyenler gibi başka bir mahluka dönüştürülür.
Cumartesi ehli denilen bu kimseler, o gün avlanmaktan, Cumartesi günü
nefsani hazları derlemekten ve bunlara bürünmekten menedilmişlerdi.
Fakat onlar bu yasağı çiğnemek için bir hileye başvurdular; denizin
sahilinde havuzlar yapıp balıkların oralarda toplanmasını sağlayarak
pazar günü avladılar.Diğer bir ifadeyle haftanın sair günlerinde heyuli cürüm denizinin ve
maddi cürümlerin sularını evlerinin havuzlarına doldurdular, onunla türlü
yiyecekler, içecekler, lezzetler ve eğlenceler cemettiler. Böylece
cumartesi günü onlar için bütün nefsani hazlar, paylar, haftanın diğer
günlerinde kendilerine yetecek kadar birikti. Ki o günlerde kazançla,
sanat ve meslekle ilgilenecek zaman bulabilsinler. Nitekim, bugün de
Yahudiler ve çeşitli Müslüman gruplar böyle davranmaktadırlar.
Fasıklıklarının büyük kısmı bu hususta gerçekleşmektedir. İşte bu
cumartesi günü, gelenek haline getirdikleri bir yöntemdir. Bu da
gösteriyor ki, huzurda oldukları bütün vakitlerde ilgileri dünyaya, nefis ve
hevanın hazlarını talep etmeye yöneliktir. Nitekim, bugün nice
Müslüman vardır ki bedeni mescitte, namazda olduğu halde kalbi
pazarda alışveriştedir. Hatta böyle Müslümanlardan biri şöyle demiştir:
“Ben bütün hesap listemi namazda çıkarırım.” Yani, dünya ile meşgul
olmaya ara verip namaza durduğum zaman kalbim, ticaretimin
bilançosunu, alacaklarımın, borçlarımın listesini çıkarmaya başlar. İşte
bu tavır, yüksek insani âlemden aşağı hayvani âleme yuvarlanmayı
kaçınılmaz kılar. “Kendilerine: aşağılık maymunlar olun, dedik.”
ifadesinin anlamı budur. Yani, görünürde insana benzerler, ama insan
değildirler. Aşağılıktırlar, uzaklaştırılmış ve kovulmuşlardır.
İnsanların dünya ve ahirette başka varlıklara dönüşmeleri inkârı
mümkün olmayan bir haktır. Bu hususu dile getiren ayetler ve hadisler
vardır. Bir ayette “Aralarından maymunlar ve domuzlar çıkardı…”
(Maide, 60) buyurulmuştur. Resulullah efendimiz (s.a.v) de şöyle
buyurmuştur: “Bazı insanlar kıyamet günü öyle bir kalıp ve suret içinde
haşredilirler ki, maymun ve domuz onların yanında güzel kalır.”😉
Yine Resulullah’tan (s.a.v) şöyle rivayet edilmiştir: “On üç türlü
mesh vardır.” Sonra bu meshedilişlerin her birinin sayısını, bunu
gerektiren amelleri, günahları ve meshediliş gerekçelerini açıklamıştır.
Kısacası bir kimseye hayvanlara özgü herhangi bir nitelik galip gelir,
istidadını yok edecek şekilde kökleşir, karakterinde, tabiatında kalıcı bir
yer edinerek artık özel sureti haline gelirse-tıpkı kaynağı kibrit madeni
olan su gibi-, bu kimsenin karakteri, tabiatı, seciyesi o hayvanın
karakteri, tabiatı ve seciyesi olur, nefsi söz konusu hayvanın nefsine
dönüşür. Ölümden sonra ruhu bedenden ayrılınca ahiret âleminde
karakterine uygun bir sıfata bürünür ve bu sıfat onun sureti olur. Allah
bu gerçeği herkesten daha iyi bilir.
Kibrit madeni su olan” gibi ifadeler, genellikle mecazi bir anlatımı ifade eder ve belirli bir durumu, olguyu veya nesneyi benzetme yoluyla açıklamak için kullanılır. Bu özel ifade, bir şeyin doğasının ona tamamen zıt bir özellikte olması anlamında kullanılabilir.
Kibrit Madeni: Kibrit, ateşle ilişkilendirilir. Kibritin ana özelliği yanıcı olmasıdır.
Su: Su ise ateşi söndüren bir madde olarak bilinir.
Dolayısıyla, “kibrit madeni su olan” gibi bir ifade, doğasında yanıcı olması gereken bir şeyin, tam tersine, yanmayı engelleyen bir özelliğe sahip olmasını ifade eder. Bu, bir şeyin kendi doğasına aykırı bir durumda olduğunu anlatmak için kullanılabilir.
Örneğin, bir kişinin öfke ya da kargaşaya sebep olacağı düşünülürken tam aksine ortalığı sakinleştirmesi gibi bir durumu anlatmak için böyle bir ifade kullanılabilir.