Ayrıca normal aklın, ilim ve fennin hiçbir zaman inkâr edilemiyecek değişmez ve kesin hakikatleri içerdiği de bilinmelidir. Şunu da belirtelim ki, sebeplilik (nedensellik) ve çelişmezlik kanunları işte bu çeşit hakikatlerdendir. Bilgi denilen şey, daha ziyade tekdüze tekrarlara bağlı olarak, deneme yanılma sonucunda teşekkül eder. Ancak kâinatta değişim ve gelişim denilen bir ilke daha vardır. Halbuki her değişim, ilk meydana çıkışında, normal dediğimiz tekdüze tekrara dayanan oluşlara karşı bir hamle ve bir isyan sayılır. Bu yüzden de bir harikuladelik ifade eder. Bunun için, ilmî sonuçlara dayanan imanın yanında mucizeye dayanan imanın, irade olayı açısından çok önemli bir yeri vardır. Çok zamanlar görülmüştür ki, ilim adamlarının kendi konuları dışındaki iş ve çabalarda iradeleri oldukça zayıftır, hatta büsbütün yok denilecek kadar azdır. Kendi tecrübemize dayalı olarak elde ettiğimiz bilgiler, bizde irade olayının teşekkülüne ve güçlenmesine katkıda bulunmuyorlar. Buna karşılık hiçbir ilmî ölçüden haberi olmayan bazı cahiller, ilim adamlarının göze alamayacağı işleri yapabilecek güçlü iradeler gösteriyorlar
Bu metin, bilgi, inanç ve irade arasındaki ilişkiyi, bilimin doğasını ve mucizelerin bu bağlamdaki rolünü ele almaktadır. Açıklamalar aşağıdaki gibi yapılabilir:
1. Aklın ve Bilimin Kesin Hakikatleri
- Metin, normal aklın, ilmin ve fennin (bilimin) değişmez ve kesin gerçekleri içerdiğini belirtmektedir. Bu kesin hakikatlerin, bilimin temel prensipleri olan sebeplilik (nedensellik) ve çelişmezlik kanunları gibi ilkelere dayandığını ifade etmektedir. Sebeplilik, bir olayın veya durumun belirli bir nedene dayandığını belirtirken, çelişmezlik ilkesi de mantıkta, bir şeyin aynı anda hem doğru hem yanlış olamayacağını ifade eder. Bilgi dediğimiz şey, daha çok deneme-yanılma yoluyla, tekrarlanan olaylar sonucunda oluşur.
2. Değişim ve Gelişim İlkesi
- Ancak, metin kâinatta “değişim” ve “gelişim” ilkelerinin de var olduğunu ifade ediyor. Bu, evrende durağanlık olmadığına, sürekli bir değişim ve yenilenme sürecine işaret etmektedir. İlginç olan, bu değişimlerin ilk ortaya çıktığında “tekdüze” ve sıradan olarak kabul edilen alışılmış oluşumlara karşı bir “isyan” niteliğinde görülmesidir. Bu nedenle, ilk bakışta bir “harikuladelik” veya alışılmışın dışında bir durum olarak algılanır. Bu noktada, değişim ve gelişim doğanın ve yaratılışın bir parçası olarak kendini gösterir.
3. İlim ve İmana Dayalı İrade İlişkisi
- Metin, ilim (bilim) ve mucizeye dayanan iman arasında bir bağ kurmaktadır. Bilimsel sonuçlara dayalı iman, rasyonel düşünceyle desteklenirken, mucizeye dayanan iman ise irade üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Bu, insanların inanç ve motivasyon açısından iki farklı yol izleyebileceklerini gösterir. Örneğin, bilim insanları genellikle rasyonel ve deneysel bilgiye dayanarak hareket eder, ancak bu bilgi, iradeyi güçlü bir şekilde harekete geçirmeyebilir. İrade, bir amaca yönelik kararlı bir şekilde hareket etme yeteneğidir ve bu, bazı durumlarda bilgiye dayanarak oluşsa da genellikle bu tür bir etki yaratmaz.
4. Cahil Ancak Güçlü İradeli İnsanlar
- Buna karşılık, bilimsel bilgiye sahip olmayan, hatta cahil olarak adlandırılan bazı insanların, güçlü iradeler sergileyebildiği ifade edilmektedir. Bu kişiler, bilim insanlarının cesaret edemeyeceği işlere girebilirler. Burada, bilgi ve irade arasındaki bağın, yalnızca bilgiye sahip olmakla sınırlı olmadığını, başka faktörlerin de iradenin gelişiminde rol oynadığını gösterir. Yani cesaret, irade gücü ve motivasyon, yalnızca bilgiden veya rasyonel temellere dayanarak değil, bazen de sezgisel, inanç temelli veya duygusal etkilerle şekillenebilir.
5. Sonuç: Bilgi ve İrade Arasındaki Karmaşık Bağlantı
- Sonuç olarak, metin, bilginin her zaman güçlü bir irade yaratmadığını ve irade gücünün bazen rasyonel düşünceden bağımsız olarak da ortaya çıkabileceğini vurgulamaktadır. Bilim, düşünce ve inanç arasındaki ilişki karmaşıktır. Rasyonel düşüncenin yanında, mucize veya sezgisel inançlar da insanların hareket etme motivasyonunu ve iradesini etkileyebilir. Dolayısıyla, bilimsel sonuçlarla oluşan inançla, mucizelere dayanan inanç arasındaki farklar, irade açısından farklı sonuçlara yol açabilir.