Ben Doğmadan kaderimi yazan Tanrı ;Ben öldükten sonra neden hesap soruyor? Stephen Hawking

Stephen Hawking, ünlü İngiliz teorik fizikçi ve kozmolog, dini inançlar ve Tanrı kavramı üzerine çeşitli görüşler ortaya koymuştu. Hawking, evrenin kökeni, doğa yasaları ve insan özgür iradesi gibi konularda sıkça konuşmuş ve yazmıştır. Ancak, Hawking’in Tanrı kavramına bakışı, geleneksel dinlerin öngördüğü şekilden oldukça farklıydı; bilimsel açıklamaları ön planda tutar ve evrenin doğasını anlamaya çalışırken Tanrı’nın bir “yaratıcı” olarak gerekliliğini sorgulardı.

Hawking’e göre, evrenin işleyişini anlamak için doğa yasalarına bakmak yeterliydi. Evrenin başlangıcıyla ilgili olarak, Big Bang teorisi gibi bilimsel açıklamaların, Tanrı’nın her şeyi başlatan bir varlık olarak görülmesini gereksiz kıldığını düşünüyordu. Bu görüşüne dayanarak, evrende meydana gelen olayların insan kontrolünden bağımsız doğa yasalarına bağlı olarak gerçekleştiğini ve insanların hayatlarının ya da kaderlerinin Tanrı tarafından belirlenmiş olamayacağını savunurdu. Hawking, bu nedenle, Tanrı’nın önceden bir kader yazdığı ve bu nedenle bir hesaba çekmenin mantıksız olduğunu düşünürdü.

Stephen Hawking’in Tanrı ve özgür irade hakkında daha çok ayrıntı verdiği kitaplarından biri Büyük Tasarım (The Grand Design) adlı çalışmasıdır. Bu kitapta, Hawking, “M-kuramı” adını verdiği teoriyi savunur ve evrenin kendi kendine var olduğunu, yani Tanrı’nın evreni yaratmaya gerek olmadığını öne sürer.

Ancak,“Tanrı’nın insan kaderini belirlediği ve ölümden sonra bu kader üzerinden hesap soracağı” düşüncesi, birçok kişi için karmaşık ve zorlayıcı bir felsefi ve teolojik sorundur. Bu konuda özellikle İslam düşüncesinde, Hristiyanlıkta, Yahudilikte ve diğer inanç sistemlerinde farklı yaklaşımlar mevcuttur. Konunun temelini anlayabilmek için “kader” ve “özgür irade” kavramlarını ele almak faydalı olacaktır.

1. Kader ve Özgür İrade İlişkisi

İslam’da kader, Allah’ın insanın hayatının ana çerçevesini önceden belirlemesi olarak tanımlanır. Ancak, bu çerçeve içinde insanın özgür iradeye sahip olduğu, yani iyi veya kötü arasında seçim yapma yeteneğinin bulunduğu kabul edilir. Bu yüzden, Allah, insanlara seçim yapma özgürlüğü tanıyarak onları kendi yaptıkları tercihlerden sorumlu tutar. Kur’an’da da, insanların irade kullanarak doğru yolu bulmaya teşvik edildiği ve kötü seçimlerinden dolayı uyarıldığı belirtilir. Dolayısıyla, ölüm sonrası hesap verme süreci, insanların kendi seçtikleri yoldan sorumlu tutulmaları şeklinde açıklanır.

2. Külli İrade ve Cüz’i İrade

İslam düşüncesinde, “külli irade” Allah’ın evrenin genel yasalarını belirlemesi ve her şeyin kapsamlı bir plana göre işlemesi anlamına gelir. “Cüz’i irade” ise insana verilen ve özgürce seçim yapma kapasitesini ifade eder. Allah, insanların ana hatlarını belirlediği yaşam yollarında kendi iradeleriyle karar verebilmelerine olanak tanır. Bu görüşe göre, insanların yaptıkları seçimler, Allah’ın onları zorlamasından değil, kendi özgür iradelerinden kaynaklandığı için sorumluluk da onlara aittir.

3. Hristiyanlık ve Yahudilik’te Özgür İrade

Hristiyanlık ve Yahudilikte de benzer şekilde özgür irade vurgulanır. Tanrı’nın her şeyi bilmesi ve insanların geleceğini bilmesi, onların özgür iradelerinden dolayı yaptıkları seçimlerden sorumlu tutulmalarını engellemez. Bu inanç sistemlerinde, Tanrı’nın yargısı, insanların ahlaki tercihlerine dayanır. Yani Tanrı, insanların iyiyi ve kötüyü seçme özgürlüğüne sahip olduklarını öngörür, bu nedenle iyi ya da kötü fiillerinden dolayı hesaba çekilmeleri doğaldır.

4. Felsefi Açıdan Kader ve Sorumluluk

Felsefi bakış açısına göre ise, özgür irade ve kader arasındaki ilişki çokça tartışılmıştır. Örneğin, 18. yüzyılda filozof Leibniz, “Tanrı’nın evrenin her noktasında mutlak hâkimiyeti” görüşünü savunurken, insanlara da irade özgürlüğü tanındığını ifade eder. Yani Tanrı, insanların seçim yapmasına izin vermekle onları kendi kaderlerinin mimarı yapar. Kant ve Kierkegaard gibi filozoflar da insanların etik sorumluluklarını özgür irade ile açıklamaya çalışır ve buna göre yargılanmalarının makul olduğunu savunur.

Sonuç olarak, “Tanrı kaderi yazmışsa neden hesap soruyor?” sorusu, özgür irade ile sorumluluk arasındaki ilişkiye dayandırılır. Çoğu dini öğreti, insanların hayatlarında yaptıkları seçimlerden sorumlu olduklarını, çünkü bu seçimleri özgür iradeleriyle yaptıklarını söyler. Tanrı’nın kaderi bilmesi, insanların kendi tercihleriyle yaptıkları eylemlerden sorumluluğunu ortadan kaldırmaz; bu yüzden hesap verme süreci, bireyin kendi seçimlerinin sonuçlarına göre değerlendirilmesi olarak görülür.

Share this content:

Bir yanıt verin