76- İnananlarla karşılaştıklarında “iman ettik” derler. Birbirleriyle baş
başa kaldıkları vakit ise: “Allah’ın size açtıklarını, Rabbiniz katında sizin
aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz; bunları
düşünemiyor musunuz?” derler.
77- Onlar bilmezler mi ki, gizlediklerini de açıkça yaptıklarını da
Allah bilmektedir.
Umuyor musunuz?” ki sizin yol göstermenizle sıfat tevhidini
benimsesinler?! Oysa onlardan bir zümre Allah’ın sıfatlarını kabul
ederlerdi, sonra bunları kendi nefislerine nispet ederek tahrif yönüne
giderlerdi. “İyice anladıktan sonra.” Sıfat tevhidini bildikten sonra. Bizzat
gözlemleyerek değil. “Bile bile…” Bunların Allah’ın sıfatları olduğunu
biliyorlardı. Fakat tevhidleri meleke ve hal düzeyinde olmadığı, bilakis
bilgi düzeyinde olduğu için, aklın kalbe egemen olmaktan gafil olduğu
bir durumda nefisleri, ortaklık iddiasıyla bu sıfatları kendilerine nispet
ederler.
Bu metin, Allah’ın sıfatlarını kabul eden bazı insanların bu sıfatları kendi nefislerine nispet ederek tahrif etme eğiliminde olduklarını anlatmaktadır. Metindeki ifadeleri ve ana temayı daha iyi anlamak için parça parça inceleyelim:
1. “Umuyor musunuz?”
– Bu ifade, yazarın muhataplarına bir eleştiri veya sorgulama niteliğinde, onların bir şeyler beklemesi veya umması gerektiğini vurguluyor. Özellikle, insanların doğru bilgi ve tevhid anlayışı edinmelerini sağlama çabalarına dikkat çekiyor.
2. “Sıfat tevhidini benimsesinler?!”
– “Sıfat tevhidi,” Allah’ın sıfatlarının birliğini ve tevhid anlayışını ifade eder. Burada, insanların bu anlayışı benimsemeleri gerektiği, ancak bunu yapmadıkları eleştirilmektedir.
3. “Oysa onlardan bir zümre Allah’ın sıfatlarını kabul ederlerdi…”
– Burada, bazı insanların Allah’ın sıfatlarını kabul ettikleri ancak bunları tahrif ettikleri belirtiliyor. Yani, Allah’ın sıfatlarını kabul etmelerine rağmen, bu sıfatları yanlış bir biçimde yorumlayarak veya kendi nefislerine atfederek anlamını çarpıtmaktadırlar.
4. “İyice anladıktan sonra.”
– Bu ifade, bir şeyin tam anlamıyla kavrandığı ve sindirildiği anlamına gelir. Ancak, yazar burada insanların bu bilgileri sadece bilme düzeyinde kaldığını, yani tam olarak içselleştirmediklerini belirtiyor.
5. “Bile bile…”
– Bu kısım, insanların Allah’ın sıfatlarının ne anlama geldiğini bildiklerini, fakat bu bilgiyi eylemlerine yansıtmadıklarını ifade eder. Yani, bilgi seviyesinde bu sıfatların ne anlama geldiğini anlasalar da, bunun sonucunda doğru bir inanç veya yaşam biçimi geliştiremiyorlar.
6. “Akıl kalbe egemen olmaktan gafil olduğu bir durumda…”
– Burada, aklın ve kalbin birlikte çalışmadığını vurguluyor. Yani, insanların zihinsel olarak Allah’ın sıfatlarını anlamış olmaları, duygusal ve ruhsal düzeyde bir kabul anlamına gelmiyor. Bu durumda, insanlar bu sıfatları kendi nefislerine atfederek ve ortaklık iddiasıyla yanlış bir yola yöneliyorlar.
Sonuç
Yazıda, Allah’ın sıfatlarının doğru bir şekilde anlaşılması ve kabul edilmesi gerektiği vurgulanıyor. Ancak insanların bu konudaki anlayışlarının yüzeysel kalması, onları tahrif etmeye ve yanlış bir inanç geliştirmeye itiyor. Dolayısıyla, tevhid anlayışının yalnızca bilgi düzeyinde kalmaması, aynı zamanda kalp ve ruh seviyesinde de içselleştirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
Bu metin, bir anlamda inanç ve bilgi arasındaki ilişkiyi sorgulamakta ve insanlara daha derin bir tevhid anlayışı benimsemeleri çağrısında bulunmaktadır.
Allah’ın sıfatları, İslam inancında Allah’ın doğası, özellikleri ve nitelikleri hakkında bilgi verir. Bu sıfatlar, Allah’ın birliğini ve benzersizliğini vurgulamak için önemlidir. İşte genel olarak kabul gören bazı Allah sıfatları:
### 1. **Sıfatlar**
– **Hayat (الْحَيُّ)**: Allah’ın canlı olduğu, her türlü varlığın kaynağı olduğu.
– **İlim (العَلِيم)**: Allah’ın her şeyi bilmesi, her şeyin gizlisini ve açığını bilmesi.
– **İrade (المُشِيئَة)**: Allah’ın dilediği şeyleri yapma gücüne sahip olması.
– **Kudret (الْقَدِير)**: Allah’ın her şeye gücünün yetmesi.
– **Semi (السَّمِيعُ)**: Allah’ın her şeyi duyabilmesi.
– **Basıra (الْبَصِيرُ)**: Allah’ın her şeyi görmesi.
– **Kelam (الْكَلَام)**: Allah’ın konuşabilme özelliği. Kuran, Allah’ın kelamı olarak kabul edilir.
– **Rahman (الرَّحْمَـٰنُ)**: Allah’ın merhametinin genişliği.
– **Rahim (الرَّحِيمُ)**: Allah’ın özel merhameti.
– **Gafur (الْغَفُور)**: Allah’ın bağışlayıcı olması.
– **Adalet (الْعَدْلُ)**: Allah’ın adil olması, her şeyi yerli yerinde yapması.
### 2. **Zati Sıfatlar**
Bu sıfatlar, Allah’ın varlığına özgü olan sıfatlardır ve Allah’ın özünü tanımlar:
– **Varlık (الْوُجُودُ)**: Allah’ın var olması.
– **Birin (الْواحِدُ)**: Allah’ın birliği.
– **Kendine özgü (الأَحَدُ)**: Allah’ın benzeri ve eşi olmaması.
### 3. **Subuti Sıfatlar**
Bu sıfatlar, Allah’ın varlığından kaynaklanan ve varlıklarla olan ilişkisini tanımlar:
– **İrade**: Dilediğini yapma yeteneği.
– **Kudret**: Her şeye gücü yetmesi.
– **İlim**: Her şeyi bilmesi.
### 4. **Sıfatların Birliği**
– **Sıfatların birliği**: Allah’ın sıfatlarının birbirinden ayrılmaz olduğunu ifade eder. Örneğin, Allah’ın merhameti, ilmi ve kudreti bir bütün olarak değerlendirilir.
Bu sıfatlar, Allah’ın yüceliğini, benzersizliğini ve her şeyden farklılığını ifade eder. İslam inancında, bu sıfatlar ile Allah’a ibadet edilir ve O’na yönelir. Her bir sıfatın derin anlamları ve bireyler üzerindeki etkileri vardır.
————-
Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin **Tevilat** (veya tam adıyla **Tevilatü’l-Kur’an**) adlı eserinde **Bakara Suresi 77. ayetin** tefsirine yönelik açıklamaları, derin tasavvufi bir bakış açısıyla ele alınır. İbnü’l-Arabî’nin tefsirinde genellikle ayetlerin zahiri anlamları ile birlikte batıni, yani içsel, manevi boyutlarına da yer verilir.
Bakara 77. ayet, Allah’ın her şeyi bildiği ve gizli olanların da aşikar olanların da O’nun ilminde olduğu gerçeğini hatırlatan bir ayettir:
**”Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.”** (Bakara, 2/77)
İbnü’l-Arabî, bu ayeti yorumlarken Allah’ın ilminden hiçbir şeyin gizli kalamayacağını ve insanların içsel niyetlerinin, düşüncelerinin bile Allah tarafından bilindiğini vurgular. Tasavvufî bir perspektiften bakıldığında, bu ayet Allah’ın her an her yerde hazır ve nazır oluşuna ve O’nun insanın hem dış dünyasına hem de iç dünyasına tam anlamıyla vakıf olduğuna işaret eder.
İbnü’l-Arabî’nin **Tevilat**ında şunlar vurgulanır:
1. **Zahir ve Batın İlim**: Allah’ın ilmi hem zahir (dış) hem de batın (iç) olanı kapsar. İnsanlar bir şeyi gizleseler de veya açığa vursalar da, Allah’ın ilminde bunlar birdir. Gizlemek veya açığa vurmak, sadece insani bir algıdır. Allah’ın ilminde her şey açıktır.
2. **Gizlilik Yanılsaması**: İnsanlar bazen bir şeyi gizlediklerini zannederler, fakat Allah’ın ilminde bu bir yanılgıdır. İnsanların saklamaya çalıştıkları şeyler bile Allah’ın mutlak bilgisinden gizlenemez. Bu da insanın Allah’a karşı tam bir teslimiyet içinde olması gerektiğini gösterir.
3. **İç ve Dış Uyumu**: İbnü’l-Arabî’ye göre bu ayet, insanın iç dünyası (batın) ile dış dünyası (zahir) arasındaki uyumu vurgulayan bir anlam taşır. Gerçek kulluk, insanın hem içten hem dıştan Allah’a yönelmesiyle mümkündür. Kalbindeki niyetlerin ve dışındaki fiillerin aynı doğrultuda olması gerekir.
4. **Peygamberlerin Bilgisi**: Bu ayet bağlamında, İbnü’l-Arabî peygamberlerin Allah’tan aldıkları vahiylerin sırf zahiri bilgi değil, aynı zamanda batıni ilim olduğunu belirtir. Peygamberler, Allah’tan aldıkları bilgi ile hem halkı irşad ederler hem de derin manevi hakikatleri keşfederler.
İbnü’l-Arabî, bu ayeti yorumlarken Allah’ın her şeyi kuşatan ilmi karşısında insanın sorumluluğuna ve nefsini arındırmasına dair önemli dersler çıkarır. İnsanların gizli ve açık davranışlarının Allah’ın ilminde bir fark yaratmadığını, bu nedenle içsel olarak da Allah’a yönelmeleri gerektiğini öğretir.
Kısacası, **Bakara Suresi 77. ayetin** İbnü’l-Arabî’nin tefsirinde derinlemesine tasavvufi bir yorumla ele alındığını ve Allah’ın mutlak ilmi ile insanın sınırlı algısı arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.