Kültürel İktidar ve Hegomanya Kavramları

10.6.2023

Reyhan Güler ile “An ve Zaman” / Kültürel İktidar Kavramları 

Kültürel iktidar kavramını ,tarihsel perspektiften ele alacağız .

Siyaset bilimci Sosyolog ;Doç Dr Oğuzhan Bilgin Hoca ve Dr Celal Fedai

Bu haftaki Kültürel iktidar kavramını sizin perspektivifinizden masaya yatıracağız .Bu topraklarda olam herşey aynı zamanda kültürel mücadele alanı ve Devletler varlığını sürdürebilmeleri için hem idolojik hem kültürel aygıtlarını diri tutmak zorunda bakalım biz bu alanda tarihsel perspektifte neler yaşadık ve günümüzde kültürel hegomenya nasıl ilerliyor ( “Kültürel iktidar Kitabı “Bu kitap yerleşik ve Egemen kültürün gelişim sürecin içeriğini gücünü nasıl muhafaza ettiğini ,nasıl direndiğini anlatan güzel bir kitap .Celal fedai hocanın kitabı ise “Geleceği ile Türkiye “ve

“Türkiyenin Kaderi “.Kültürel iktidar konusu seyircilerin merak ettiği bir konu son zamanlarda tabii son birkaç yıldır  hem iktidar tarafından hemde medyada akademik çevrelerde gündeme gelen bir kavram kültürel iktidar Bu kavramın aslı nedir ? Oğuzhan bilgiç hocaya soracağım İKTİDAR nedir? Önce onu anlayalım sonra Kültürel iktidar nedir ona bakalım  …

İktidarın çeşitli biçimleri var literatürde ,sosyoloji litaründe ,siyaset bilimi  ,felsefe de ;İktidar hangi alanda kriteri kimin belirlediği ,kavramları kimin koyduğu tanımlayı kimin yaptığı böylelikle orada kendisinin kimin  güç deviştirdiği alakalı bir kavram . Yani Kültür meseleside dili kimin belirlediği ,hangi kültür araçlarının popüler hale geldiği  , hangilerinin söylemin egemen olduğu , ve hangi söylemin söylemi ortaya koyanın ,inşa edenlerle haricindeki diğer gurupların tarafındanda  benimsendiği onları arasındada hakimiyeti altına aldığı bir mevzu ile alakalı bir şeyden bahsediyoruz . İktidar ve hegomenya iki kavramı kullanacağız . İktidar burada daha çok gücü elinde olduğu daha çok aleni bir şekilde olarak ortaya koymakla ilgili  bir durum . Zorlayıcı şartları elinde tutup bunu kullanmaktada var .Kültür alanında olduğu gibi söylemde olduğu gibi Mediaya kriteri belirleyen dili belirleyen ,söylemi belirleyen böylelikle kendini üstün bir yere koyup diğerlerini ikinci plana koyan iten bir güç savaşı ,kültürel iktidarda mücadelede sonucu ortaya çıkan  bir yapı Kültürel iktidar ve Hegomanya özellikle Kültürde hangi kültürün egemen olduğu ,hangi kültürün daha çok yaygınlaştığı ,hangi kültürün hangi söylemin egemen hale geldiği kavramların kimin belirlediği ve tanımlama üstünlüğü kimde olduğu buradaki esas tartışmalardan bir tanesi iktidar dediğimiz kavram böyle bir şey tabii iktidar dediğimiz zaman devlet ve hükümet ve siyasi iktidar aklımıza geliyor Halbuki kültürdede ,siyasettede ,ekonomide bir iktidar vardır ve bu iktidarı elinde tutan güçler olduğu gibi

İktarının teslim aldığı başka guruplar vardır .Bu kitapta bu mücadeleyi kastediyoruz .Salt iktidar tanımın içinde güç var ,otorite var kudret var

Peki nasıl oluyorda kültür iktidar aracı oluyor .Aslında kaynağı iktidarın kaynağı kültür.İktidar kültürü bir araç olarak kullanmıyor . Öncellik sonralı ilişkisine baktığımızda Kültür kendisine bir araç olarak nice şeyi araştırıyor kendiliğinden ve  nihayetinde tarih sahnesinde politik alana iktidar unsurlarına kullanarak çıkıyor meseleyi şöyle anlamamız lazım ;bir ülkeyi var milleti var eden kültür bulunduğu coğrafyada tarih boyunca çeşitli estüramanlar ile var olacak bu estüremanlar arıyor ve bunu politika ile buluyor bunun mahiyetini sorgularken de felsefe ile ve dinle sorguluyor böyle şeklillendiriyor kültür içersine o toplum var eden milleti var eden her tür unsur giriyor ve kültür bir asabiyet =Aynı soydan gelenlerin veya bir başka sebeple aralarında yakınlık bulunanların muhaliflere karşı birlikte hareket etmelerini sağlayan dayanışma duygusu.

 oluşturuyor milletlerde o asabiyet işte bir politik alana yansıdığı zaman biz bunu  iktidar olarak yorumluyoruz .Aslında politik asabiyettin iktidarın geri planda olan şey o milletin kültürü bu bizim tarihimiz için de böyle  şekillenmiş  ,batılı ülkelerin tarihi içinde dünyanın her yerindeki ülkelerin tarihi ast olan şey kaynağı aramız gereken  yer Kültür . Peki bu iki kavram kültür ve iktidar genel algısı kişiye göre değişiyor kültür deyince ucuna hemen sağıntı işte  iktidar deyincede sonuna siyaset ekleniyor.Sıklıkla bu ikisinin çatıştığı birinin diğerine hükmetmeye    çalıştığı alan Kültür ve iktidar yan yana gelmek zorundamı =?  Kaçınılmaz bir şey bu Kültür sizi var eden herşey bunların dünyada hakim olmasını istiyorsunuz başka türlü birileri sizin üzerinizde hakimiyet kuracaktır .O yüzden biraz evvel bahsettiğim asabiyet olmadığı zaman üzerinizde hakimiyet oluşur .Bir ülkede barış zamanları uzun olduğu zaman gevşeklik oluşuyor tarihte savaş zamanları istenmiyor ama barış zamanlarında da  kültürün laçkalaşması , gevşemesi başka kültürlerin sizin üzerinizde tesir kurmasına neden oluyor .O bakımdan kültür ve iktidarın yan yana gelmeme imkan ve ihtimali yok bunu böylece algılamak lazım şu an dünyada esasen yürütülen mücadele bir kültür savaşı , yani diğer bütün savaşların geri planında olan şey kültürel mücadele biz Türkiyede buna diyelim Tazminat ile konumuzu belirledik ama Anadoluda bulunuşumuzun tarihine bakalım o tarihten bugüne bizim yürütüğümüz bir kültür mücadelesi var

Tanzimat; devlet düzenini düzenlemek için yapılan düzenleme ve reformlar anlamında gelir. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanıyla başlayan ve Osmanlı devlet ve toplum yapısındaki önemli değişikliklere yol açan yenileşme ve reform dönemi Tanzimat Dönemi olarak adlandırılmıştır.

Tanzimat sürecini konuşacağız,cumhuriyet sonrasını konuşacağız,bugünüde biz başka türlü zaten var olamayız .Kendi kültürümüzü kendi içimizde asabi tutamazsak canlı ,diri ve muhafaza etmek bu  muhafaza etmek yaşanan zamana göre aktüel etmek  içinde asabiyeti korumak ,bunları yapmadığınız zaman diğerleri gelmiyor . Asabiyetten kasıt ;İbni Huldun kullandığı manadaki asabiyet bir milletin yaşanan zamanda diri olması kendi kültürün yaşanan zamanda var etmeye çalışması asabiyet bu anlamda kimliğini canlı tutması demek.Yani biz  kültür ve iktidarı suni olarak yan yana  getirmiyoruz  Türkiyede ,bu Dünyanın heryerinde başka türlü olmuyor bu biraz sonra herhalde  amerikada , avrupada ,rusyada kültürel iktidar meselelerini açarsak daha iyi anlaşılacağını zannediyorum …Kültürel mücadeledir dediniz Oğuzhan hocaya geri dönersek kültürel iktidar tartışmasını ele alınış tarzından oluşturduğu cepheleşmeye kadar kitabınızdan yola çıkarak sizin cephenizde sizin pencerenizden nasıl görünüyor bu kültürel iktidar . Hocam isterseniz şöyle  kitabın başında arka kapağında birkaç soru sorarak tartışmaya başladım

O sorulardan biraz örnekler veriyim ;

-Neden Dünyada ve Türkiyede  Batılı gibi olmak batılı gibi davranmak ve batılı gibi yaşamak giyinmek ,eğlenmek ve hissetmek daha prestijli olarak algılanır ?

– Neden Alaturka kelimesi Türklerin ülkesinde bile bir aşağılama biçimi olarak kullanılır .?

-Neden Dünyada ve hatta Müslümanların çoğunluk olduğu Türkiye ‘de

müslüman dahil öğeler ikincil ,geri ve cahilhane görülür .

-Neden dünyada pek çok zülüm soykırım yaşanmış olmasına  rağmen Hollywood sadece bazı belli konular binlerce kez işlenirken bazıları görmezden gelinir. ?

-Neden Avrupa Neonazilerin yaptığı saldırılar psikiyatrik sebeplerle açıklanırken ,saldırganlar bir Müslümansa bu terörizm bağlamında ele alınır ?

-Neden Türkiye’de Terör örgütleri arasında bile ayrım yapılır ?Mesala islam ile zoraki de olsa bir alakası kurulmaya çalışan terör örgütleri lanetlenirken Pkk aleyhine tek kelime edilmez özellikle aydın çevrelerinde .

-Neden Türkiyenin kültür sanat camiası ekseriyeti en ufak bir canlı türü için bile kamuoyunda gösterdiği hassasiyeti birazını bile Türkiyenin  şehitleri için göstermez.

-Neden Türkiye Kültür sanat  camiasında milliyetçi muhazafakar fikirler ya etkisizdir yada etkisizleştirilir .

-Neden Türkiye’nin en önemli yumuşak güç unsuru olarak rol oynan türk dizilerinde Türk ailesi kendi yaşam tarzına pratiklerine değerlerine mesala islamiyete dair çok fazla iz bulamaz .

-Neden Başrol oyuncularında  başörtülü kadınlar mesala  yer almaz

-Neden 80 öncesi sağ-sol çatışmasında konu alan sinema filimleri,diziler ve romanlarda sosyalistler hep romantize ve idealize edilirken mesala ülkücüler tırnak içersinde hep katil olarak gösterilir .

-Neden Türkiyenin merkez üniversitelerinde mesala ODTÜ’de ve Boğaziçi üniversitelerinde milliyetçi muhafazkar akadismeyenlere çok rastlanmazken Türkiye merkez üniversitelerinde hep belli görüşte insanlara rastlanır .

-Neden Medya ve sosyal medyada ön plana çıkan bir takım paylaşımlarda batı cennet Türkiye ise Cehennem gibi. görülür Türkiyede yaşanmaz fikri aşılanmaya çalışır .

– Neden  Tanzimattan beri  ve Türkiyede kültürel elitler dindarlığı dindarları Yerli ve geleneksel kültürü aşağılar  Batı medeniyetin tek temsilcisi olarak görür .?

-Neden Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren romanlarda ,taşra köylülük aileler gelenekselik kötülenir , batılı kültür yüceltilir ?

-Neden Türkiyenin üst gelir gurupları kültürel kodlar ve yaşam tarzları bakımından İsviçre kültürü yaşarken Türkiye’nin işçi ,memur ,yoksul  alt gelir gurupları Türk kültürünü yaşamaktadır gündelik  hayata nasıl bir kültürel hegomanya vardır ?

Sosyal medya ve digital medya kültürel egemenliği kendisine mal etmektedir soruları çoğaltabiliriz.ve bu soruları   herbirini  çoğaltıp farklı farklı soruları yanıtlamaya çalıştım .Dikkat ederseniz hayatımızın her alanı ile ilgili konuşuyoruz çünkü kültürel iktidar dediğiniz gibi sanki

sadece kültür sanatın çok darlı bir kapsamında bir tartışma varmış  gibi düşünüyor hayır ; gündelik yaşamdan ,sosyal medyaya , medyanın her alanından dizilere sinemalar  sanata edebiyata ,ve siyasete çünkü kültür siyasetle çok içiçe kavram özellikle Türkiyede bütün dünyada böyle ama Türkiyede daha fazla böyledir Kültürel mücadeleler siyasal mücalelerdir ,aynı zamanda siyasal mücadelerde ,kültürel mücadelerdir. 

Çünkü Türkiyede Siyasal kimlikler batıdakinin  tersine sınıfsal kimlikler değillerdir    kültürel kimliklerin üzerine oturan siyasal kimliklerdir onun üzerine inşa edilmiştir .Yani Tanzimattan beri bizim siyasal farklaşmamıza baktığımız zaman kutuplaşma tartışmaları falan yapılır bunlar kültür ait yapılan tartışmalardır hep yaşam tarzına dönük pratiklere dönük ,inançlara  ,değerlere normlara dönük tartışmalardır işte bu yüzden kültür tartışması aynı zamanda siyaset tartışmasıdır . O yüzden bizim yakın tarihimizden Tazminat a kadar giden süreçte darbelerden terörizme siyasal kutuplaşmalardan bütün o siyasal tartışmalarda hakkında herşey esas  dayandığı nokta kültürdür. ve bende bu kitapta esas olarak bunu tartışıyorum bizim biz türkler hiç bir zaman tarihte sömürge olmadık ,sömürge olmamak için kan döktük,kanımız döktük ama malesef bizim elitlerimiz siyasal elitlerimiz,kültürel elitlerimiz ,ekonomik elitlerimiz ,önemli kısmı sanki kendileri bir sömürge etiğimiş gibi davranmakta 

Türkiyeyi aynı batının uzun süre sömürdüğü Afrika uzak Asyadaki ülkelerindeki elitler gibi düşünmekte öyle hissetmektedir yani biliyorsunuz ben bu tartışmada  Dünyada hakim olan Batı kültürün sömürgecilik çağından beri  hakim olan batı kültürünün hegomanyası var Bu hegomanyanın batıda üretilmiş arkasında büyük sermaye desteği devlet gücü katliamlara soykırımlara dayanan hakimiyeti var ama batı dış toplumlarıda milli kendi kültürlerini ayakta tutma çabası var .

——————————————

Siyasal kimlikler, bir yönüyle siyaset, diğer yönüyle kimlik oluşum süreci üzerinden oluşturulmaktadır. Siyasal kimlikler partiler üzerinden şekillenmekte, siyasi partiler üzerinden işlevsel hale gelmektedir. Siyasal kimlik ve siyasal parti arasındaki diyalektik ilişkinin yansımasını doğal olarak siyasal tercihte de görmek mümkündür. Bu çerçevede hayat tarzı da siyasi kimlik ve siyasi tercih bağlamında önemli bir olgudur. Hayat tarzı, bireylerin değerleri, ilgi alanları, sosyal ilişkileri, gündelik yaşam içerisindeki pratiklerini ve siyasal tercihlerini de kapsayan bir olguyu ifade etmektedir. Bireylerin hayat tarzları da gündelik yaşam pratikleri kadar çeşitli olaylara bakışlarını, siyasal kimliklerini ve siyasal tercihlerini de etkileyebilmektedir. Bu anlamda siyasal kimlik, hayat tarzı ve siyasal tercih bir birlerini etkileyebilen olgular olarak değerlendirilmektedir

—————————————————————————-

16;28-19.8.2023

Batılı olmak veya Avrupai olmak neden bir övgü çeşididir? Yada bunu kim çıkardı kim diretti .?Biliyorsunuz böyle büyük travmalar yaşayınınca bu psikiyatride vardır travma sonrası sendrom veya travma sonrası  bozukluklar anxiety sonrası falan gibi şeyler söylenir .Şimdi biz bir travma yaşadık Nasıl bir travma yaşadık =? Biz Türkler yüzyıllar boyunca dünyanın her anlamda Askeri ,siyasi ,politik ,ekonomik,kültürel,mimari,müzikal pek çok bakımdan en ileri medeniyetini kurmuş en büyük imparatorluğunu kurmuş ve sahip olmuş bir milettiz .Ama biz zamanla dünya sisteminde yaşanan değişiklikler işte sömürgecilik,sanayi devrimi ,Fransız devrimi ,Aydınlanma devrimi birtakım devrimler neticisinde  Batı yükselirken bizim imparatorluğumuz çökmeye başladı .İşte bu impartorluğun çöküşünü gören nesillerde büyük bir  travma sonrası sandrom oluştu .Yani sanki bu çöküşün sebebi bu bahsettiğim teknik tarihsel sebepler değilde ,sanki bize dair sebeplermiş gibi bizde eksik olan bir şeyden kaynaklanan bir kompleksle karşı karşıya kaldık .Yani edebiyattan devlete kadar pek çok yerde  örneklerini görüyoruz.Hatta o kadarki Abdullah cevdete afdedilen https://tr.wikipedia.org/wiki/Abdullah_Cevdet  Sanki Türklerin geri kalmasının sanki nedeni genetik bir bozukluşmuş ,bir kompleksli yaklaşıma kadar varan böyle çok uç bir kompleks hali sendrom oluştu …Büyük imparoturluğun ,büyük medeniyeti kaybetmiş milletin evlatları bu travma sonrası maalesef sanki  batının her şeyi ,batının kötü olan bir şeyi bile iyimiş gibi bir yaklaşıma varsayıma sahip oldular ..İmparatorluğun Son gününden yüzyılından  bugüne   kadar Edebiyatında ,müziğin ,sanatın,felsefenin ,düşünce ,bürokrasinin ,biliminde merkezi Batıymış sanki burada iyi bir şey üretilemezmiş ,üretilse bile iyi olamazmış hiçbir şey iyi olmazmış  iyi olsada  batıdan kaynaklanan bir iyiliktir yaklaşım hakim oldu işte bu hakimiyet Gram  şilim siyaset felsefisinde Hegomanya kavramına denk düşüyor .Hegomanya şu demektir iktidarda bir tahakküm vardır  (baskı zorbalık) .Ama hegomanyada ,hegomanya dışında kalan toplumlarda onların  rızasını kazanarak bir teslim olma vardır ,gönüllü biR teslim olma vardır .Bizde işgal edilmedik işgal edilmemek için milli mücadele verdik ama malesef kültürel olarak biz kendimiz kendi rızamızla bizim aydınlarımız ,bürokratlarımız ,elitlerimiz ,bilim adamlarımız ,sanatçılarımız eliyle batı kültürel hakimiyetine büyük oranda teslim olduk .Onların hegomanyasına rıza gösterir hale geldik bahsettiğim  o travma sonrası  sendrom ile alakalı bir şey . Medeniyet ve kültür bu iki kavram son dönemlere kadar Batıyı  üstün göstermek için kullanıldı aslında bu Batı kültürü seçim veya tercih değildi geçmişti bir sentez üzerinden alınmadı kompleks olarak alındı …Batı bize o dönemde Orient dedi Orient demek doğu demek Biz kendimize Şark dedik ve bunu gönüllü olarak kabul ettik .

Oryantalizm veya ŞarkiyatçılıkYakın Doğu ve Uzak Doğu toplumlarının, kültürlerinin, dillerinin ve halklarının incelendiği Batı kökenli araştırma alanlarının tümüne verilen isimdir.

Birşeyi kabul ederseniz kölesi olursunuz .Bizde geçmişte yaptığımız hatalar var bunu kabul etmek ve direnmemekle ilgili. Kültürel mücadeleye hiç mi aslında girmedik zamanında .Aslında bunun farkında olup bu mücadele yapmaya çalışan aydınlarda var en temeli Gökalp’ın Hars Medeniyet ayrımı

Gökalp’e göre hars yani kültür; bir milletin toplumsal hayatının ahenktar bir mecmuası yani ortak bir bilinci ya da geçmişidir. Medeniyet ise aynı bölgeye dâhil olan milletlerin toplumsal hayatlarının müşterek bir mecmuudur.

Mecmuu;Bir araya getirilmiş, toplanmış, bütün, hep. Toplam. Bütün, hepsi

Biraz bunu yapmaya çalışır biz kültürümüzü koruyalım ama batının tekniğini alalım bilimini düşüncesini alalım ve kendimizi modern çağda ona kendi kimliğimizi koruyarak değerlerimizi koruyarak var edelim ilerleyelim bir fikri.Bu refleks ve hassayet var fakat bu hassasiyetin çoğunlukla gözetilmediği ,gözetilmeye çalışırken bile aslında farkında olmadan hegomanyaya teslim şekilde gözetildiği durumla karşı karşıyayız .Batının tekniğini ,ileri olan sanayisini ilmini felsefesini bizim gelişmekte fayda sağlayacak nesi varsa almakta fayda var . Bugün mesala  Medya ve Tv batının icat ettiği bir şeydir .

Onları alıp o tekniği uyguluyrak kendi kültür ve medeniyetimizi geliştirmek en doğaldır . Söylemesi kolay yapması zor olan bir şey çünkü Hakim ve kazanmış kültürden bahsediyoruz ,kazanmış ,galip kültürün unsurları hakim olmaya başlıyor bir çok boyutta  .. Ama yinede mücadele,Direniş var Dünyada’da bu direniş var Sömürgeciliğe sömürge kültürüne karşı direniş olduğu gibi sömürge olmadan kendi milli kültürünü modern dönemde ayakta tutmaya çalışanlar var . maalesef söylendiği gibi kolay değil. .Malesef batının hakimiyeti bizim içerdeki Entelektüel aydın sınıfada öyle bir hakim oluyorki. Bunu söyleyenler bile marjinelize veya tehdit edilebiliyor . Bu bahsettiğim hegemonya hakimiyeti heryeri saran müzikden sanata kadar bir hakimiyet

Ve buna engel olan sosyolojik sebeplerde var .

Celal Hocam Kültür dünyada laik bir nitelik kazanmadan önce hangi temellere dayanıyordu bizim Dünyaca ünlü Antropoluğumuz var 93 yaşında Nur yalman

Antropoloji ya da insan bilimi, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalı. İnsanın kültürel ve fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur.

1931 doğumlu Robert Kolejde oluyor o yıllarda cemiyetimizin hedeflerinin meçhul olması benim ağrıma gidiyor diyordu Cambridge ‘e okumaya gidiyor ve diyorki ben Sosyoloji Okumak istiyorum ben cemiyetimizin hedeflerinin meçhul olmasını anlamak istiyorum onlar diyorki biz analelerimize bağlı bir toplumuz bize sosyoloji bilimine gerek yok Siz antropoloji okuyun diyorlar O ‘da Antropolji okuyor .Bu tecrübesi çok önemli hedefleri meçhul toplum haline nasıl gelebildik .bende bunu lise çağında bunu hisetmiştim .Toplumumuzun hedefleri nedir?Yani kültürel hedeflerimiz nelerdir ?Devlet idemiz ne mesala ?Bu güçlüğü bir Rus Yaşamıyor ?bir Alman yaşamıyor ama bugünde hedeflerimizin ne olduğunu bilmiyoruz .Toplumuzun hedeflerini bilmiyoruz ,devletimizin hedeflerinin ne olduğunu bilmiyoruz çünkü öyle bir eğitimden geçmiyoruz . Ahmet hamdi Tampınar buna bitmeyen çıraklık diyor.

Yani düşünün Tampınar kim gibi büyük bir romancı büyük bir edebiyat araştırmacısı ,denemeci bu başlıkta bir yazı yazmış bitmeyen çıraklık diye kendisine bir hikayici hikayesini getiriyor hikayeye bakıyorlar hikayede bir çok teknik açıdan güzel gelişmiş  şeyler görüyorlar Fakat burda sentetik bir şey var onu izah edince yazar kabul ediyor Tampınar diyorki bizim ağzımızdan frenk kitapları konuşuyor .Şimdi Hal böyle olunca bizim çıraklığımız bitmiyor .tampınar gibi büyük bir yazar bile konuştuğumuz ağzımızdan frenk kitapları konuşuyor tepitini yapmış .Öte yandan Nur Yalmanın tespitide ortada biz bunu bugünde hissediyoruz yani kültürel hegomanya dediğimiz şey öylesine ağırlığını üzerimizde koyan bir şey ki biz eğitim sistemimiz içinde bunu sürekli üretiyoruz .her gelen nesle bir önceki bunu nesil aktarıyor dolaysıyla biz medeniyetimizin yaşanan zamanda devlet idemizi gerçekleştirek hedeflerini toplumda gerçekleştirek külürel hedelerini ortaya koyamıyor .Bizim açımızdan çok sıkıntı verici bir şey 11 eylül saldırıları sonrasında Amerikada bir kültürel kriz yaşandı çünkü ilk defa Amerika kendi ülkesi içersinde bir saldırıya uğradı bu saldırı sonrasında Amerikanın Ulusal kimlik arayışını kültürel arayını Samuel Hunntington kitap haline getirdi biz kimiz diye ?Samuel huntigton 90 ların ortasında medeniyetler çatışması teziyle gündeme gelmiş bir yazardır .Kitabı güç okunan bir kitaptır ama bu sözünü ettiğim bizi kimiz kitabı kolay okunan bir kitaptır oldukça kalın olmasına rağmen Amerikanın kimliğine ne olduğuna dair hunttington ciddi bir çalışmanın içersine girer Milenyumun hemen başında Amerikanın ulusal kimliğini bileşenlerine ayırır o bileşenlerin içersinde temel yeri dine verir …Böyle bir anketede yer vermiştir .90 ların başında milletlerin ulusal onurlarına bağlılıkları ve dine bağlılıkları konusunda dünya çapında yapılan bir ankette Amerika ,irlanda ve Polonyadan sonra üçüncü veya dördüncü bir yerde ortaya çıkar veHunntington derki biz başından beri zaten kültürümüzü dinle tanımladık bugünde görüyoruz ki halkımızda dinin bizim kültürümüzü tanımlayıcı bir yanı var .Bu hep  böyle oldu Kuruluşumuzdan beri Din belirleyiciydi bizim için ama der dikkat edelim Doğu Bloku dağıldıktan sonra tüm dünyada belirliyiciliğini sürdürüyor çünkü aketin hemen altında Amerkianın altında Türkiye 6.veya 7. Sıradadır . Türkiyede 90 ların başında kültürü tanımlarken halkın vurgu yaptığı şey din . Dini temelere dayanıyor diyebiliriz. Yani Halk kültürden Dini anlıyor .Amerikada ‘da dini anlıyor bugün Amerikada dünyada en dindar ülkelerinden biridir .Politikasını kültürünü O dine oturtarak var olmuştur.Bunu Hantington başka türlü olamaz der . Buna Civil din diyor Amerikalılar civil dinden kastedikleri şu Amerikadaki halkın kendini gerçekleştirmesinin bir din ile gerçekleştirmesi Türklerde bunu böyle yapmıştı . Bernard Levi şu hususta Türkler kişiliklerini İslamın içine oturtullar ve Türk dediğimiz millet böyle oluştu Amerikanın da aynı böyle şekilleniyor Amerikanın medeniyetini kültürel iktidarını başından beri Hiristiyanlık ve Protestanlıkla mukayyet (bağlanmış olarak ) yani onunla şekillenmiş olarak buluyor .bugünde olduğu gibi sürdürüyor .Türkiyede sorun şu layik çevreler bizim kültürümüzü  ele alırken Türklerin tarihinde islam hiç olmamış gibi ele alıyor adeta Türkler böyle bir büyük süreçten geçmemişler dolaysıyla  biz meselelerimizi konuşurken çok eksik bir yerden bakıyoruz büyük bir ülke olmak istiyoruz çağdaş muhasırlar medeniyeti seviyesine çıkmak istiyoruz ama çıkmak isterken yarıştığımız insanlar diyelim Amerikalılar ama meseleye böyle bakıyor ama biz böyle bakamıyoruz . Yine burdan Hegomanya kavramına gidiyoruz her yer oraya çıkıyor .Hegomanya nedir bir açalım parayı ve gücü elinde tutan Erk ( iş yapabilme gücü) ve Hegomenya bütün küresel algıları tek tip toplum yaratmak üzere kurguluyor ,daha kolay yönetebilsin diye herkes aynı kahveden satın alsın herkes aynı filmi izlesin ,herkes aynı düşünceyi benimsesin ki ben progapandamı koyduğum zaman oraya herkes daha kolay etkilenebilsin . Bunuda zorlayarak yapmıyor ,rızayı alarak yapıyor veya rızanızı alıyor belli tekniklerle Gönüllü olmanızı sağlıyor siz diyorsunuki a ben bardağı seçtim benim özgür tercihim evet ama aslında bunuda sunan Hegomanya olduğu için hem bu bardağı satın aldığımda parası ona gidiyor hemde idolojisi ,bizde kendimizi özgür bireyler olarak görüyoruz böyle bu düzen gidiyor anladığım kadarı ile bakıyoruz ki kültür hayatında ,sanatsal anlamda da Türkiyede de bazı aktörler batılı kaynaklardan beslenen organizasyonlar var şimdi Hegomanya dediğimiz para ve güç demekse parayı veren düdüğü çalıyormu ? Şöyle bir takım ödül makinizmaları var para bunlardan bir tanesi,itibar ,iltifat başka ödüller bunlardan bir tanesi yani somutlaştırarak şöyle gidelim mesala son zamanlarda  ödül alan sinema filimlerine baktığımız zaman Türk filimlerine baktığımız zaman şunu görüyoruz bu arada ödülleri sözde Türkiyedeki ödül törenlerinde festivallerinde veriliyor .Ya bunlar 1915 ‘e  atıf yapılıyor Türklere tırnak içersinde soy kırım itamçısı yapılıyor ya PKK ‘nın kültürel meşrulamasını görüyür .Sanki Türk devleti çok zalimmiş  işte insanlara zulm ediyormuş gibi bir hikaye çiziliyor .Yada Türk Ailesi eşitsizliğin ve zülmün esas yuvası gibi bir aileyi tahakkümün ve zülmün bir merkezi gibi resmediyor bu yüzden ödül törenlerine baktığımız zaman ödüllerini kime itaf ediyorlar ya PKK ‘ya itiaf ediyorlar siyasel kültürel uzantılarına hatta 1 kaç ay önce bir hadise yaşandı ödül törenenin de ödül alan ki bu yönetmen olduğu iddiası var ,öyle iddia ediliyor .O kişi ppk propagandası yapan tabibler birliği başkanını itiaf edince toplulukta, koca salonda  sadece 1 kişi itiraz ediyor . (bir oyuncu ) Siz ne yapıyorsunuz dedi Türk ordusuna hakaret etti, kimyasal silah kullandı iddiasında bulundu .O kişi tek başınaydı ama oradaki hakim kültür hemen alkışlamaya başlayarak o kişiyi tecrid etmeye çalıştılar .Orada suskunlarda vardı onlarda çok acıydı itiraz etme cesaretini gösteremeyenler

Neticesinde o ödül töreninden çıkan oyuncu gazteciler mikrofon uzattılar

Ve dediki oyuncu kariyerime mal olsa bile ben bu tepkiyi gösterecektim dedi. Düşünebiliyrmusunuz bir türk oyuncu 31,14-7.10.2023 Türkiyedeki bir sinema festivalinde

Türkiyede insanları katletmiş terrör örgütüne tepki gösteriyor diye bunun kariyerine mal olabileceğine düşünüyor . İşte Hegemonya dediğimiz işte böyle bir şey bu sermaye gücü

Ödül ve ceza mekanizmaları o bir takım sinema eleştirmenlerinin oluşturduğu gurup ve bütün onların meydana getirdiği bir eko sistemden bahsediyoruz . Bu eko sistem işte batılıların veya batılıların hoşuna gidecek şeylerin anlatıldığı bir endüstri haline geliyor ona karşı çıkan farklı sesleri de milli sesleri de susturuyor ,görmezden geliyor veya cezalandırıyor

Bahsettiğimiz şey somut olarak böyle bir şey hegomanya dediğimiz şeyde bunu yapanlara hepsine teker teker  batılılar para vermiyor ,teker teker gelip silah zoru ile tehdit etmiyor onlar bunu yapamanın güzel ,popüler ve yapılması gereken bir şey olduğunu düşünerek yapıyorlar işte hegomanya böyle bir şey onlar kendi rızası ve gönülleri ile bunları yapıyorlar Tabii içlerinde bir takım görevliler de var bir takım çeşitli bağlantılarla parçası olanlar var birde bunun kenarında köşesinde hiç Amerika ile batıyla Avrupa ile alakası olmayana fakat bunun iyi bir şey olduğunu yapanlar var çünkü bunun iyi bir şey olduğunu zannı verili olarak karşımıza çıkıyor Batının O kültürel hakimiyeti de burdan geliyor veya işte bir takım digital platformlardaki yapılara bakalım .Oradaki bazı diziler Türk dizileri ve Türk filimleri öyle hikayeler anlatılıyor ki dizideki bütün Türkler kötü zalim katil hırsız ,bütün gayrı Türkler melek gibi insanlar bu tesadüf mü hadi bir tane dizide böyle ,bütün dizilerde mi böyle? Bir örnek vereyim mesela bir yönetmen var adını vermeyim meşhurda bir yönetmen Türk Yönetmen reklam olmasın adını vermeyim son yaptığı üç filimin üçüde 1950 ‘lerde geçiyor 6-7 Eylül olaylarına atıf yapıyor ne hikmetse çünkü oradan Türklere sövme seansı gerçekleştirecek ve Türk Devletine filimlerdeki adamın isimlerinin hepsi Kürşad .. Tesadüfmü bu ?

Burdaki esas düşman kim olduğunu göstermek için soruyorum üstelik 1950 ‘lerde doğan adamın  50 yaşında olan admaın ismi Kürşat isminin olması mümkün değildi ,kürşat ismi ilk defa 1946 ‘da yayınlanan Bozkurtların ölümü romanında nihal atsızın ortaya çıkardığı bir isim 21.10.2023 müstear isim , çağdaş Türk edebiyatında yazar ve şairlerin gerçek ismi yerine kullandıkları isimdir.Meşhur Göktürk ihtitalinin başında olan bir adamın ismi. 40-50 yaşında bir adamın isminin kürşat olması mümkün değil ama dert o değil zaten ordaki dert Kürşat ismi üzerinden Türklüğü ,Türk devletin, Türk milletini pek çok şeyi kötülemek bir kampanya sistematik kampanyaya dönüştürmek Hegomanya böyle bir şey ona bir yerlerden talimat geliyormudur ,bence işin orası önemli değil . sonuçta ödüllendiriliyor o yaptıkları vasatlıklar ,çok büyük baş yapıtlar muamelesi görüyor ve o yönetmenler sanki tarihe damga vurmuş yönetmenler muamelesi görüyor .Benim bahsettiğim hegomanya böyle bir şey .

Peki bu kampanyayı yapanda aslında medya geçmiştede baktığımızda idolojik olarak yetiştirilmesi istenilen kitlelere göre tv dizileri ve programları yapıldı hala da medyanın böyle bir şeyi var .Burda güzel mekaleniz var .Bizimkiler dizisinde O idolojik okumasını yapmış Sn Abdülkadir görcü altını çzidiğim bir konu var .Köksüzleşme konusuna gidiceğim .Şeker bayramı ifadesi geçiyor Ramazan bayramı yerine dizilerde misafire sabah kahvesi yerine Alkol ikram ediliyor ve bu gelenek olarak olunduğu söyleniyor ,Ramazandada oruç tutulmuyor gibi gibi 70lerde seksenlerde idolojik olarak fazla medyanın rölü var gibi geliyor hegomanyanın yayılmasında özellikle halkça politik dizilerde baktığımızda sınıfsal özelliklere bizimkilere baktığımızda da vardı kapıcı ,idareci yönetici alt katta üst katta oturan sosyal sınıfın idolojisini yaymak bilinç kazandırmak açısından tabiki akademik araştırmalara bakmak lazım şu an doğaçlama konuşuyorum belki o dönemde medyanın ektiği tohumlar halkçı politika yarattı gençlik ona göre idolojik bir düşünce kazandı diyebiliriz.Peki köksüzleştirmek diye kavram var Kültürel hegomanya köksüzleştirmek mi istiyor ?Köksüzleştirmek istediği toplum hangi toplum

Ve köksüzleştirmek isteyenler kimler burdan yola çıkarsak daha iyi izah edebiliriz.biraz evvel Oğuzhan beyin izah ettiği gibi örnek verdiği insan tipi Tarık bora dik sürüngen diyor sanatta başarılı olmak yönetmenlik alanında başarılı olmak için yapması gerekenleri çözmüş bu arkadaşlar Tarık bora deyimi ile dik sürüngen olarak yukarı tırmanmanın yollarını biliyor .Mürvetin başarının ordan geldiğini bildiği için ona göre davranıyor fakat işte bu kişi tam köksüzleşmiş bu kişinin kökleri nasıl olmuşsa ortadan kalkmış.Orada o filmi veya romanı yazabilmişse eğitimli biir olmalı ,belli bir yeteğinin olması gerekir ,yani bu eğitimden geçerken aslında budanmış,budanınca bilirsiniz ağaçlar daha da kökleşirler toprağa doğru ama bu nasıl budanmışsa toprağı ile bağlantısı kopmuş.şimdi bunu gerçekleştiren dünyadaki kültürel güç uzun zamandır belli bunlar bir mücadele içersindiler Rusların kültürel mücadelesi ile Avrupulaların kültürel mücadelesini karşılaştırırsak daha iyi anlarız .Aslında Rusların kültürel kökleri her ne kadar ortoks’da olsalar Hristiyanlık ve Batı toplumu ile aynı, aynı operalardan zevk alıyorlar aynı romanları seviyorlar benzer resimler yapıyorlar ve evlilikleri bile çok yakın Rus çarı ,fransa veya ingiltereden almanyadan evleniyor böyle kültürel bağları var ama politik olarak birbirleri ile sürekli mücadeleleri var Külterel ortaklıkları var ama politik olarak amansız bir mücadele sürdürüyorlar Rusya ile Avrupa bu son yüzyıla damgasını vuran mücadeledir .O mücadelede Batı dediğimiz yer neresidir .Amerikamı ,Avrupamı ,Rusyamı ?Çünkü Rusyada Amerika ve Avrupa ile iktidar mücadelesini 100 yıldır sürdürüyor .Amerikada Avrupa ile iktidar mücadelesini sürdürüyor . Amerika 2. Paylaşım savaşından sonra sanatta  merkezin Paris olmadığını  Newyork olduğunu ispat için olağan üstü para harcamakta Ruslar da soğuk savaş döneminde Amerikalıların Dar kafalı ve zevksiz insanlar olduğunu yayıyor ve kendi kültürünü Sosyalizm üzerinden avrupa’ya hatta dünyanın heryerine yayıyor .Bizde entellektüllerimizin okumuşlarımızın Türk kültürüne köksüzleşmesi aslında bir yandan Avrupa üzerinden gerçekleşiyor kapitalizmin türlü ilişkileri ile bir yandan bizim okumuşların çoğu Marksist ve sosyalisttir onlar üzerinden gerçekleşiyor .Normalde bu iki idoloji metaryalist görüşte birleşirler pozitivist anlayışta birleşirler .Fakat Ekonomik tercihleri bakımından ayrılırlar aslında iki kardeştir ama üvey kardeş gibi hareket ederler . Ama mesele Türkiye söz konusu olduğu zaman bu uvey kardeşler Türkiye kültürünün islami geçmişi olduğu için hemen Türkiye’ye karşı konumlanırlar .Bizde ki entelektüllerin köksüzleşmesi sosyalizm üzerinden oldu bizdeki sosyalistler dünyanın hiçbir yerindeki sosyalistlere benzemiyor bizdeki sosyalistler içinden çıktıkları toplumlara fevkalede yabancılaşmışlar .Devrimlerin ilhamı paristen ve londradan geldiği müddetçe İspanyol yazar Salvador Madalyaga Türkiye Avrupa Birliğinin bir parçasıdır şimdi Türkiyenin ilhamı niçin Londra ve Paristen gelsin o zaman Türkiyede köksüz insan kalmazki bu yazarın entellektüelide olur ,halkıda olabilir. Nitekim biz bu süreçten geçiyoruz ilhamımızın paris veya londradan geleceğini niçin kabulleniyoruz .Aynı şahsiyet Avrupa birliğinin oluşumunun kafa yorduğu kitapta diyorki Mısırlılar  ,İranlılar ,hatta belki biz İspanyollar İslami tefekküre dönebiliriz,Ama Türkler asla islami tefekküre dönemezler bakın islami yaşantıya dönemezler demiyor çünkü dünyanın Türklerin islami yaşantısına itirazı yok Türklerin islami tefekkre dönmesine itirazı var .Çünkü tefekkür sizin kimliğinizdir . Yaşantınız o kimliği içermiş olmayabilir yaşantınızda dini unsurlar olmayabilir ama tefekkürünüz bu unsurları taşıyorsa siz kültürünüzden bağınızı koparmamış oluyorsunuz demektir Bu köksüzleştirme meselesi bizim

150 senelik tarihimizce süren bir şey bu sanatla gerçekleşti edebiyatla gerçekleşti tabi buna yansıma politikadanda oldu süreci takip ettiğimizde biraz evvel söylemiştim sosyalist çizginin bir etkisi var kapitalleşmenin bir etkisi var söz gelimi 1920li yıllarda Türkiyede sosyalist Marksist fikirler ilk girdiğinde Türkiyenin ilk gerçeğinden bu fikirler kopmuyor söz gelimi Nazım Hikmet bir sosyalizm düşlediğinde Türkiye ile ilgili bir sosyalizm ama bundan ötürü Nazım Hikmetin 20 li yıllarda turoşkist  ilan ediyorlar

( https://tr.wikipedia.org/wiki/Tro%C3%A7kizm)

Çünkü Moskava ile bağlantılı bir sosyalizm düşünmüyor .Türkiyenin kendi gerçeğinden bağlı bir sosyalizm düşünüyor . Bundan ötürü Nazım hikmet dışlanmıştırki benarji kendini niçin öldürdü  eserinde vakanın kendisi ile ilişkili olduğu bütün eleştirmenler tespit ederler yani bizim fikrimizin ,sosyalist fikirlerimizin Moskova ile bağlantısı nasıl olacak Ruslar sadece bizimle değil dünyanın her yerinde tüm sosyalist fikirlerin Moskava ile bağlantılı olmasını istiyorlar Moskovada gerçek sosyalist fikri diye bir sanat fikri oluşturdular onu bütün sosyalistler uygulamak zorunda ve Rusyaya bağlı olmak zorunda dolaysıyla bizim içimizdeki sosyalist tefekküre bağlanmış entellektüller böyle bir hegomanyanın altına giriyorlar .Hegomanya diyince hep Amerikan Hegomanyası Avrupa birliği hegomenyası gelebilir . Rusların yürüttüğü 1917 ‘den 1990 ‘a kadar inanılmaz bir Hegomenya var .Bunun için harcanan olağan üstü bir para var ve müthiş çabalar var . Bu soğuk savaş dönemi sonrasında çok daha güçleniyor Amerika buna karşı durabilmek için CIA üzerinden meseleyi yürütüyor biraz evvel sizin ifade ettiğiniz parayı verme ve düdüğü çalma meselesi böyle bir Hegomanya kurmak çok maliyetli bir şey bunun maliyetinin gereği ne ise Amerika Avrupya karşıda yapıyor Rusyaya karşıda yapıyor bunların birbirleri ile kurdukları Hegomanik bir mücadele var yani Amerika artık kıta avrupasından bir başka güç olarak yer dünyada tutuğunu kıta avrupasına  baskın bir şekilde göstermek istiyor . İşte Modern Sanatın merkezi paris ,Londra değil artık NewYork tur .Bunun için Amerikanın harcadığı olağan üstü maddi bir çaba var. Bundan bizde nasibimizi alıyoruz .Ama bizim gösterdiğimiz reaksiyon çok naive bunu Türk yazarları ve şairleri bu kadar köklü  tefekkür ve tahayyül dünyasına sahip insanlar olarak nasıl hazmediyorlar bunu algılamakta zorluk çekiyorum .Türk yazarı şair ve akademisyeni olarak bu kadar köklü geçmişe sahip bir millet olarak üzerimize kurulan hegomanyayı kabullenmek izzeti nefsimize dokunmalı .Dokunmuyorsa o zaman köksüzleşme gerçekleşmiştir. Dünyada sosyalizm kapitalist söyleme eleştirel bir biçimde ortaya  çıkmıştır .Marks ‘dan beri ama Türkiyeye olan transferinde mesele sadece basit salt islam ve Türk karşıtlığına indirgenmiştir ve sosyalizm O hakim kültürün ,hakim düşüncenin ,hakim söylemin aktarılması gibi vücut bulmuştur .O yüzden bu sosyalizm bahsinde Türkiye ki sosyalizmi dünyadaki sosyalizm örneklerinden ayırt etmek önemli mesela Fransız komünist partisinin ne kadar milliyetçi bir hareket olduğunu biliyoruz .Yaşasın diye sloganlar attığını ,yunan kominist partisinde bile ne kadar milletlerinin çıkarlarına savunduğunu biliyoruz ama Türkiyede olay böyle gelişmiyor .Edvardo Guliana Latin Amerikanın açık yaraları diye bir kitabı var .Türkçeye kesik damarları diye tercüme edildi (bak trendyol sipariş sepetinde) bütün Latin Amerikanın bu kültürün nasıl lav edildiği (geçersiz kılmak ) meselesini Latin Amerika kültürü bağlı olarak ele alır .Bizden böyle bir kitap çıkmamıştır. Yani bizim açık yaralarımızla ,kesik yaralarımızla niçin sosyalistlerimiz ilgilenmez bu aslında tam onların ilgilenmesi gereken birşeydir .Ama nedense islam ile olan meseleleri bir türlü çözemezler .Kapitalistlerinde islam  ile olan meselerini Türkiyede çözemediklerini  görürüz. Türkiyede bir kesim Türkiyenin alpler gibi bir yer olduğunu zanneder .Yani tarih ,zaman ,an ve zaman Alplerde yoktur . çağlar boyunca Alpler uzun zaman Lutherin girişimlerini katmazsak 300 yıldır durmuştur adeta .Biz öyle bir coğrafyadıyızki burda An ve zaman duramaz .Burda sürekli mücadele vardır .ve bu mücadelenin içerideki kültürün  güçlü tutulması ile gerçekleşmesi söz konusu . Burada biz maalesef Bir külli inşa etmekten söz açmamız lazım yani bizim kendi külliyemizi inşa etmemiz lazım o külliyenin inşasındada herkesin dedelerinin  dağlarından taşlar kırıp getirip yapması lazım bunun sosyalistinde yapması ve dindarında yapması lazım başka türlü biz devlet idemizi aktüel edemeyiz .Bizim bir tarihi kaderimiz var bu tarihi kaderimizi yaşanan zamanda taşıyamayız ve sürdüremeyiz .Bununla ilgili olan herkesin bu konuştuğumuz meselelerde bir taraf tutması gerekiyor .Hatta bir örnekte ben vereyim dedi Oğuzhan bilgin  hoca Berezilyadaki sosyalist hareket üzerinden gidersek bunlar anti emperyalist hareketlerdir . Mesela Luiz Inácio Lula da Silva  başına bizdeki 17/25 benzeri soruşturmalar onun başına geldi hapse atılmalar ,Amerikan tehditleri benzeri şeyler venezualada oldu aslındaki ordaki sosyalist ,anti emparyalist batı karşıtı ,milliyetçilik içeren olduğunu burdan görmek lazım aslında bizde sınıfsal gelişmediği ,kültürel geliştiği için  kavram  bir çoğu tersine dönmüştür. Hocam geçmişimizde zorla dayatılan bir hegomanyamı var diye sorar sunucu ? Zorla dayatmaya çalıştılar buraya silahlarıyla geldiler işgal etmeye çalıştılar bizim payhitımızı işgal ettiler . (Payitaht kelimesinin anlamı ise bugünkü Türkçe ile “başkent” demektir.)Ama sonra ne oldu zorla yaptırdıkları herşeyi püskürttük yendik ,yedi düvelide yendik ama maalesef biz Askeri savaşı kazandık ,kültür savaşını kaybettik demek istemiyorum henüz tam anlamı ile kazanamadık .Cumhurbaşkanı dediki biz siyasal iktidar olduk ama kültürel iktidar olmayı başaramadık . Ben o konuda çok kötümser değilim o yüzden kaybetmek demek istemiyorum toplumları sürükleyen elitlerdir.Bürokratik (kamu yönetimi ile ilgili),siyasal (politik)elitler,ekonomik elitler . Bizim Tanzimattan beri elitlerimizin Batıcı olmaları sadece batıyı model almaktan bahsetmiyorum .Bu hayata Türk olarak gelmenin ıstırabını yaşayan her aldıkları nefeste işkence gibi kendilerine gören bir ruh halinden bahsediyorum . Bir kimlik bunalımından bahsediyorum . Bu kimlik bunalımı o günlerde bugünlere kadar geldi. Tabii Tanzimattan bugünlere gelirken Batıcı kültür hegomanya vesaiti kullanıyoruz ya siyasal tartışmalarda biz askeri ve siyasal vesaiti Askeri mücadelemizle bir nevi milli mücadeledir. Burdaki mücadele kültürel vesayettir. Kültürel vesayetle olan mücadelede uzun süre çok zorlandık .hala çok zorlanıyoruz ama

Vesayet; vasi olma, vasilik demektir. Hukuki anlamıyla vesayet; hükümlülerin, akıl hastası kişilerin, savurgan veya bağımlılığı olan kişilerin, velisi olmayan küçüklerin hak ve menfaatlerini korumak anlamına gelir.

Uzun süre tek Batıcı kültür ile karşı karşıyaydık yani başka bir alternatif yoktu .Çok tek tük alternatifler vardı onda bir şekilde susturuluyordu ,göz ardı ediliyordu marjenize ediliyordu (yani genel toplum kılıflarının dışına itilmek ucube olarak görülmek. )

Ben artık yeni yeni Türkiye oluşmaya başlayan daha nüvesi ortaya çıkmaya başlayan

Milliyetçi muhafazakar kültür elit orta sınıfının ortaya çıkması ,yeni medyaların ortaya çıkması yeni sanat kültür edebiyat akademi mecraların ortaya çıkması ile yavaş yavaş bir alternatifin oluşmaya başladığını düşünüyorum O yüzden meselere iyimser bakıyorum ama daha arada çok büyük fark var olduğunu söylemek lazım .Kazanmak için ne yapabiliriz?Bunu Türkiye içinden konuşurken şuna dikkat etmemiz lazım şimdi

Bir vesayet ,bir hegomanya ile karşı karşıyayız .bu vesayet ve hegomanyanın dayandığı toplumsal kesimler var bu toplumsal kesimleri ortaya koymak lazım O’da şu çok uzun yıllar boyunca bir asırdan fazla dönem ara dönemler  haricinde bürokratik mekanizmaları ,Sermayeyi, “bilimi”,akedemia,edebiyatı medyayı ve bütün kritik her bir noktayı tutmuş bir hakim yapıdan bahsediyoruz . Yani batının uzantısı olan yerli batıcı vesaikten ,batı ile ilişkisi olan batılı efendi ilişkisi kuran efendiler adına burda uzantı ,hegomenyacık görevi gören kültürel vesaikden bahsediyoruz .Bu kültürel vesayet gücü sermaye desteğinden alıyor ,uzun süre devlet aparatlarına sahip olmasından alıyor .alternatif gibi görülebilen pek çok siyasal alternatifi askeri darbelerin hükümeti devirmesinden alıyor idolojik söylem üstünlüğünden alıyor pek çok şeyden alıyor ama sosyolojik üstünlükten alıyor .Çünkü uzun süre kentlerde üst orta sınıflar oluşturmuş ,sermayeye sahip olmuş bütün kritik akademi veya bürokratik pozisyonları elde tutmuş büyük bir hakimiyetten bahsediyoruz yani toplam nüfustaki sayıları az ama özgül ağırlıkları fazla tek düzelikten bahsediyoruz . öbür taraftan karşı kültürel hegomanya Grand shmitt tabiri ile oluşmaya nasıl başlayacak yeni bir sosyolojik rekabet ortamı oluşması ile başlayacak ama bu tarafta daha çok köylü ve daha yeni köylülükten çıkmaya başlamış kentlere gelip ekmek kavgası veren orta sınıflaşmaya daha yeni başlamış 55,24 devlet kurumlarına daha yeni girmeye başlamış ,henüz merkez üniversitelere daha girememiş ,sermayeden desteğinden  yüksün milliyetçi muhafazakar kitleden bahsediyoruz . Bu milliyetçi muhafazakar kitle böyle bir sosyolojik dezavantaja sahip .Bu sosyolojik dezavantajla böyle büyük bir uçurum varken eşit şartlarda rekabet edemiyor . Eşit şartlarda rekabet edemediği zamanda bu sosyolojik dezavantaj yapısal dezavantaja dönüşüyor …Ama yinede artık bir fark olsa da artık bir alternatif var .Alternatif giderek güçlenmesi ve gelişmesi sosyolojik süreçlerle alakalı yani tabii buna siyasetin bir etkisi vardır ama burada özellikle sermayenin ve yeni orta sınıflaşmanın ciddi etkileri olduğunu söylemek lazım . ama şunu da söylemek lazım ama dezavantajlık durumu sadece sosyolojik dezavantajlık değil bir tarafta o yüzyıllarca gelen dünyada hakim olan Batı kültürünün akademinin , edebiyatının ,popüler kültürün aparatlarını verilerini argümanlarını ürünlerini alıp aynen hazır paket şeklinde Türkiyede uygulayan  bir kitle var ,zaten sosyolojik olarak avantajları var .Öbür taraftan sıfırdan kendi kimliğinden kültüründen ,değerlerinden modern süreçlerinden kendi kültürlerini inşa etmeye çalışanlar var .Burada dezavantajlı gurubun dezavantajlı daha da artıyor .O yüzen eşit şartlarda bir rekabetten bahsetmiyoruz .Ama dediğim gibi yani biz sosyolociler tarihin deki değişime bakarız süreç içinde ,süreç içersindeki değişime baktığımız zaman durum geçmişten daha iyiye doğru gittiğini düşünüyorum artık bir alternatif var  . En azından devlet mekanizmaları bu hakim kültürün elinde değil en azından yeni yeni oluşmuş sermaye çevreleri var ve yeni oluşmaya başlamış orta sınıflar var .Bu ailelerin çocuklarıda üniversitelere gidiyor ve okuyor iyi akademik ünvanlara sahip oluyor ,iyi çalışmalar yapabiliyor o yüzden gidişatın kötüden biraz daha iyiye olduğunu düşünüyorum ama akşamdan sabaha değişebilecek bir şey değil çok uzun bir tarihsel hikaye Fakat şöyle sanatsal alana meseleyi getirisek  tefekkür ve edebiyatı getirirsek bu dediğinize katılıyorum sanatsal kalite açısından kıyas yapılacak olursa bu kadar hegomanyayı kabul edip onun gücünü kullanmasına rağmen yarışta ben Türkiyedeki muhafazakar insanların daha önde olduklarını görüyorum bir misale anlatayım size Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek başlayan bir rekabet vardır . Bunu onlar yaşarkende yaşamışlar bugüne kadarda  rekabet onların adı üzerine sürdürülür .Nazım Hikmetten sonra gelişen sosyalist edebiyata bakalım sosyalist gerçekçi edebiyat 1990 kadar Türkiyede çok etkiliydi tüm okumuşlar üzerinde etkiliydi Sinemada Yılmaz Güney Filimlerinden Yaşar Kemal romanlarına kadar etkiliydi Edebiyattada etkiliydi . Nazım Hikmetin arkasından gelen şairlere bakalım birbirinin tekrarı eserler üretmişlerdir .Vasatı 40 çöp durumu gelmiştir . Ama Necip Fazıl sonrasında gelen Edebiyata bakın Necip Fazıl dan sonra gelen Sezai Karakoç şiiri hiçbir bakımdan necip fazıla benzemez 58;51 -20.12.2023 Biçim açısından da benzemez içerik açısındanda benzemez ondan sonra gelen Cahit zarifoğlu şiiri ikisinede benzemez oysa bunlar birbirleri son derece diyolog halinde olan insanlardır fakat onlardan doğan sanat apayrı yaratılar apayrı eserlerdir . Fakat

Nazımdan sonra devamlı bir tekrar sözkonusudur . Bunun nedeni de şudur.Aslında üzlmemiz gereken durumdur . nazım hikmetten sonra son derece yetenekli şairler  geliyor fakat gelenler Rusya ‘dan gelen talimatlara göre sosyalist gerçekçi bir edebiyatın gerekliklerine yerine getirecek sanat eseri vermeye çalıştılar . Sanat Eserini bir üretim olarak görüyorlar yaratım değil onu için biribirine benzer eseri üretiyorlar . Fakat İslamik tefekkür ve taahülden doğan sanat böyle değil hiçbir sanatçının yazdığı diğerine benzemeyecek benzerse artık o nefis sanat eserine yansımamış olacak . İşte bizim burda ne Nazım hikmeti ne Necip Fazılı arkadan gelenleri çatıştırmamak için söylemiyorum bir vakayı ortaya koymak için söylüyorum .Bu vakayı aşmak durumundayız öbür türlü bitmeyen çıraklıktan çıkamayız .İşte meselede bu Hegomanik bir kültür var oradan çıkan ürünler ne kadar vasat olursa olsun sanki onlar evrensel değerlere sahipmiş gibi yapılan bir piar var uluslararası bir çok yayına bakın Celal beyin bahsettiği büyük şairlerin bir kısmının adı bile geçmez .Hegomanya özelliği şudur Baş edemeyeceği isimleri yok sayar ,görünmezden gelir karartır .Halbuki Edebiyattan örnek verdi Celal bey Sinemada ve dizide örnekler verelim Batıcı Hegomanyanın ürünlerine baktığımız zaman bu kadar batıya şirin gözükmesine rağmen bu kadar Batılıların duymak istedikleri şeyleri onların anlatmasına rağmen yinede Edirnenin ötesine geçebiliyorlarmı ?Hiç bir şekilde geçemiyorlar O he

gomanya dili ile konuşmalarına rağmen onların hoşlarına gidecekleri ürünleri vermelerine rağmen yine ne ödül alabiliyorlar uluslar arası festivallerden ne büyük iz bırakabiliyorlar onların tarihlerinde nede Edirnenin ötesinde dikkate alınıyorlar burdaki mesele bu kendi kimliğini özgür şahsiyetini ortaya koyamayanlar başkaları tarafından dikkate alınmazlar çünkü onlar için bir özgürlük ifade etmezler 1990 lı yıllarda biz üniversite okuduğumuzu yıllarda şu o kadar yaygındı ki edebiyat alanında bir yazar ,şair eğer dindarsa onun eseri gericidir ondan bir şey neşid etmez .(yüksek ses ile okunmaz) Sezai karakoca bu bakışla uygulanan ambargoyu delen isim Ahmet oktaydır …Bir Marksist eleştirmen Ahmet oktaydır . O şöyle yazı yazmıştır  Sezai karakoç la ilgili yazımsal iktidar tarafından dışlanan yazımsal iktidarı dışlayan şair yani bir edebiyat iktidarı var ve o iktidar sezai Karakoç’u dışlıyor .Gerçekten Sezai Karakoç hakkından 1950 ‘lerin ortalarında 1990 ‘lara kadar Ahmet Oktay gibi isimlerin dışında kimsenin yazı kaleme aldığını görmezsiniz .Ama Sezai karakoç şu kudretede sahiptir .O’da onları dışlamıştır. Cahid zarifoğluda dışlamıştır .Yapayalnızdır Cahid Zarifoğlu kendi durumunu anadoludaki ardıç ağaçlarına benzetir .Bu yalnızlıkla bu adamlar büyük sanatsal eserler meydana getirtiler .Yani ürettiler birbirlerinin eserlerinden tekrarını yapmadılar gerçek bir sanat kişilik tarafından ortaya çıkmış belli eserlerdir.Aslında batılılarda bugün dünyada sanatın

gerçekten bir mizanı ölçüsü olsa kendi üretiklerinin Türkiyede 2. 3. El tekrarlarına dönüp bakmayacaklardır .Dönüp bakacakları şey yine bu adamların dramı olacaktır .Karakoç ve cahit zarifoğlunun fikriyatı olacaktır .Çünkü diğerlerinin kendi versiyonlarında çok daha iyileri var bizde 2. El 3. El manzumesini görüyoruz .Bu hegomanyanın işte bizim üzerimizde aslında çok büyük oluyor çünkü bizim çok yetenekli isimlerimizi maalesef kolaya kaçarak siliniyorlar .kemal özere bakalım 1959 ‘da Güya ordamı adında şiir kitabı yayınlamıştır ama ne zaman sosyalist gerçekliliğe kapıldı ondan sonra Kemal özer Kavganın yüreği ,sende katılmalısın hayat savunmaya gibi daha şiir kitabın adından içerdiği  belli olan Eserler   veriyor sizden canlı ve burdan doğmuş bir edebiyat olmuyor ama bunları konuşamadık 90 ‘lara kadar yani doğu bloku dağılana kadar sosyalist gerçekçiler kendi edebiyatlarının vasat bir edebiyat olduğunu rusya korkusundan tartışamadılar bile bu hegomanya işte bu kadar baskın güçlü bir şeydir bunu hafife almayalım yani refuse edilirsiniz aforoz edilip çıkarılırsınız Ötekiliştirsiniz tabii kültürel hegomenya çok geniş kültürel alanlarda sahneye iniyor Edebiyat ,müzik ,resim her alanda Türkçenin tarzı ,yaşam alanlarında akademik hayat peki Hegomanya günlük hayatımıza nasıl yansıyor ?Akademik hayat demişken bir iki örnek vereyim Akademik hayatı bilen ve ordan gelen insanlarız . Mesela Hangi akademik konuyu çalışırsak çalışalım mesela Batıcı hegomanya şunu yapıyor örnek veriyorum Kadın şiddet konusumu kadın şiddet konusunu getiriyorlar bunun sebebini Müslüman ailelerde bu oluyorda o yüzden şiddet Türkiyede oluyora bağlıyorlar veya terör meselesi terörü çalışıyorlar İşte Türk devleti şunu şunu yaptığı için Türkiyede terörizim var Konu ne olursa olsun konuyu getirip Türk karşıtlığına ve islam karşıtlığına bağlamak bizim Türkiyede  hakim egemen akademik söylemin bir parçası yani kendi toplumunu oryantelize eden kendi toplumuna sömürgeci gibi yaklaşan Robinson crusenin cuması gibi yaklaşan ama kendisi Robinson cruse olmayan aslında Cuma olan  tarz bu şimdi akademik hayattaki yükselmelerde yüksek atıf alan kariyerlerde burdan geçiyor şimdi hepimiz biliyoruz o süreçleri biz bir akademik mekale yazssak mesela Tarih ,tarih üzerinden gidelim .

1915 de çalıma yapıyorsak 1915 de soykırım değildir diye makale yazsak bilimsel yönemlerle  argümanlarla  desteklesek kaç tane uluslararası dergi bunu yayınlar ? Ben bir tane bile dergi yayınlamaz .Fakat tam tersini yazsak bütün dergi ve jounaller sıraya girer .PKK ile aynı durum var ,Türkiyede darbelerle ilgili durum var .15 temmuz ile ilgili akademik , makale yazsanız bunun yayınlanma olasılığı çok düşüktür . veya PKK ‘nın terörizmini terör örgütü diyerek yazsanız bunun yayınlama olasılığıda çok düşüktür. İşin daha kötü tarafı ne biliyormusunuz ?Sadece Batılılardan bahsetmiyorum Türkiyedeki Hakim akademik hayatı belirleyen yüksek puanlı akademik dergilerde durum aynı . işte hegomanya dediğimiz şeyde böyle bir şey . Gündelik hayata gelirsek şöyle bir şey var aslında çalışma hayatından sosyal medyaya kadar gündelik sohbetlerden başka televizyonlardaki tartışmalara kadar herşey ile bununla ilgili karşı karşıya kalıyoruz . Örnekleri geçmişten örnek verirsek 1934 yıllarında Türkiye Radyolarından türk musikisinin yasaklaması 2 sene gibi bunu çoğu kişi bilmiyor . Evet 2 sene musiki dinlenemiyor . Türk musiğinin radyolarda çalınması yasaklanıyor . Konservatuarlarda eğitimide yasaklanıyor . Niçin Türkiyede batı musiği hakim olsun diye ,niye Dünyada tek music vadır O ‘da Batı musiğidir. Söz konusu musikse eğer . Buda batı hegomanyasının Türkiyede üretilmesinin bir örneğidir. Gündelik hayatta başka bir örnekten gidelim . Sohbetler üzerinden görüşelim ben sık sık karşılaşıyorum . Sonra hastaneler ile haşır neşir olduğum için mesela İngilterede sağlık sisteminin ne kadar kötü olduğunu söylediğimde ingilterede sağlık sistemi berbat olduğunu söylediğimde hep şu tepkileri alıyorum sana denk gelmiştir İngiltere de bir şey kötümüdür?Ya Türkiyede sağlık sistemi gibi Dünyada çok az sağlık sistemi var Bizim doktorlarımız sağlık sistemimiz,hastanelerimiz gibi çok azı var dediğimde ya öyle değil bizdeki kötüdür ,sana öyle denk gelmiştir.Yani mutlaka Türkiye deki şey kötüdür . Batıdaki bir şey iyiydir. Bu varsayım o kadar içselleştirilmiştirki işte bu içselleştirme Hegomanyadır . Aynı şeyleri başka sohbetlerde görüyoruz . Sohbetler şuraya gelip tıkanıyor konu  ne olursa olsun Mutlaka Türkiyede olan O şey neyse kötüdür. Batıda ki daha iyidir. İşte bu öğrenilmiş çaresizlik hali . şeyde var Psikolojide çaresizlik deneyi vardır . Maymunlar üzerinden yapılmış , öğrenilmiş çaresizlik deney tamda buraya oturuyor . Sürekli bizdeki şey kötüdür oradaki gerçek ve iyidir . Sosyal medyaya bakıyoruz çoğu zaman paylaşım yalan bir şeye dayanıyor . Dezenformasyona dayanıyor ve neticede dezenformasyona dayanmasa bile o şey mutlaka iyimiş ,Türkiyede şey kötüdür.Türkiyede yaşanmaz fikre ortaya çıkıyor. Sosyal medyada bu görsel italyada olsa italyadan olsa beğenirdiniz ama Trabzondan . Niye italyadan olunca beğeniliyorda ,Türkiyeden olunca beğenilmiyor .işviçre olsa beğenirdiniz ama burası Mardin gibi çünkü Türkiyenin vilayeti olursa beğenilmiyor halbuki herşey ile batıdan daha güzel olmasına rağmen beğenilmiyor bu öğrenilmiş çaresizlik hali ,bu kompleksli hal gündelik hayatta bunun nasıl üretildiğini gösteriyor . Bunun en çok üretildiği mekanlardan biri beyaz yakalıların çalıştığı plazalar .

Bunun zirveye çıktığı yerler böyle Batılıların dilini konuşmak sürekli İngilizce kelimeler hele bunu Türk ile konuşurken yapmak ,bunu yapınca daha ‘’cool’’ olduğunu zannetmek o şeyde devamlı Türkiyenin sağlığını,kültürünü ,siyasetini,devletiini herşeyini yerin dibine sokmanın bir statü kazandıracağını ve prim yapacağını düşünmek işte bu maalesef bu müstemleke psikolojisi (sömürge).Biz Tarih boyu müstemleke olmadık ama buna rağmen bir müstemleke psikolojisi bizim o egemen kültürümüzü ve onun etki ettiği nufüs belli orta sınıflarda veya üst sınıf guruplarda kendisini gösteriyor . Hatta tipoloji olarakta kendisini gösteriyor .Şimdi Beyaz yakalıların çalıştığı plazalara baktığımız zaman hegomanya biz nerede görüyoruz .Mesala Türk kadınlarındaki araştırmalara gelirsek %50 si -%60-65 i Baş örtülüdürü değilmi ?Plazalarda çalıştığımız zaman başörtülü kadınları görebiliyormuyuz =? Çok tek tük görebiliyoruz .Onlarıda genelde mavi yakalı pozisyonlarda görüyoruz temizlik işinde ,çay işinde görüyoruz . beyaz yakalı yöneticileri baş örülü göremiyoruz niye o pozisyonlarda batılı gibi görünmek ve batılı gibi davranmak daha statü getirecek şey olarak varsıyılır buna göre örnekleri getirmek mümkündür .Günlük hayatın yansılmaları oluypr gerçekten siz böyle anlatınca bunula mücadele eden ne kadar yürekli insanlar olduğunu görüyorum mesela benim lisansda 4.sının mezun olacağım kulakları çınlasın nukhet öz hocam demiştiki senin bitirme projende bir tane yabancı kelime görürsem seni geçirmeyeceğim demişti .onun hepsini alıyorsun revize ediyorsun hepsini Türkçe kelime yazıyorsun ve hepsini Türkçe kelime olarak revize ettik yine müziktede Mustafa hoca Batı müziğinin yanına da Türk müziği çok ciddi katkılarla ve mücadelerle bu hegomanyayada kafa tutuyor.Tutan yürekli insanlarda var bir tarafta bizimde kaçamadığımız benimde yalnız kaldığımda arkadaşlarımla oturup izlediğim yabancı kaynakli filim var Netflix . Netflixde hangi alt metinler var .

Netflixden bahsederken çok popüler bir dizi vardı ‘’Türklerin yaptığı bir dizi Bu dizide reklam olmasın diye isim vermemeye çalışıyorum,dizinin 2.giriş bölümü şöyle başlıyor 1922 girit diye başlıyor .Giritte bir türk ailesi kayıklara binip anadoluya kaçmaya çalışıyor uzaktan bir rum kızı bağırarak koşuyor beni benide alın diye koşuyor ama ordaki Türk adam zalim çirkin işte yobaz görünümlü bir adam uzun süre almak istemiyor kadın yalvarınca alıyor sonra sandala binip Anadoluya giderken rum kızı uyuya kalıyor ,uyuyor ve o zalim görünüşlü türk alıyor eline küreği alarak zalim bir şekilde rum kızının kafasını ezerek öldürüyor ve sonra dizinin ana teması şuraya bağlanıyor .Sizin dedelerinizin yaşaığı günahlar bugün yaşadığınız sorunların kaynağıdır gibi psikolojik bir şeye bağlanıyor .Bunu seyreden yerli ve yabancı seyirci ne hisseder ?Türkler katil Rumlar mazlum gibi hisseder değilmi ? Peki 1922 senesinde Giritte ne oldu ?Giritte Türkler katliama uğradı .Girit nüfusunun yarısı Türktü bugünkü Kıbrısta olduğu  gibi Kıbrıstada aynı şey oldu .Türkleri katlediyorlardı o yüzden Türkler canlarını kurtarmak için anadoluya kaçtılar ama bu hikayeyi anlatan sözde Türk yapımcısı ,Türk yönetmen ne yaptı Türkleri katil yaptı rumları mazlum gösterdi .Başka bir dizi yine o platformda (netflix) Türkiye bizim eşit vatanşlarımız Yahudileri konu alan Türk Yahudi toplumunu konu alan bir dizi idi .O dizidede bütün Türkler gaddar ,zalim katil hırsız bu dizideki adamın adı da tesadüf Kürşat .Türkler Yahudi düşmanı onlara kötü davranıyormuş gibi gösteriyor bende bunun üzerine Akşam gazetesinde köşe yazısı yazdım neden mihrinisa hanım neden şehit edildi diye ?

https://www.aksam.com.tr/yazarlar/oguzhan-bilgin/mihrinnisa-hanim-neden-sehit-edildi/haber-1221180

Şimdi bu hikaye çok bilinmez 2.dünya savaşında bizim paristeki büyük elçimiz ,marsilyadaki baş konsolosumuz ve rodostaki konsolosumuz naziler o bölgeleri işgal ettikleri zaman Yahudileri toplama kampına koymasınlar diye oradaki Yahudileri gizlice Türkiye’ye kaçırıyorlardı ve naziler bu rodostaki kaçırma hadisesini görüyorlar ve keşfediyorlar ve bu tarihte Naziler geliyor Rodostaki büyükelçilik binamızı bombalıyor .Oradaki konsolosumuz yaralanıyor ve konsolosun eşi Mihrinisa hm şehit oluyor .Bu hikaye bizde hiç anlatılmaz Mihrinisa hm niye şehit oluyor Yahudilerin hayatını kurtarıyor diye .1.14.55-21.1.2024 .Endülüsten kurtalılan Yahudiler içinde söyleyebiliriz. Yani tarih boyu Yahudilere sahip çıkmış onlara kardeşlik göstermiş malını kurtarmış ülkesine yerleştirmiş millettir Türkler ama o dizide nasıl gösteriyor sanki

Yahudilere zülm ediyormuş gibi gösteriliyor .üstelik bu sadece Türkiyedeki seyircilere gösterilmiyor bütün dünya Yahudilerine deniliyorki bakın Türkler Yahudilere bunu yaptı deniliyor .Bunu yapanlarda sözde Türkler işte bu alt metinler böyle anlatılır .Başka alt metinlerde var mesela Türk ailesi sürekli kötüleniyor .Eşitsizliğin ,zülmün ,kadına şiddetin ,çocuklara şiddetin her türlü kötülüğün türü ve merkezi gibiymiş gibi anlatılıyor .ve sonrasında o aileden kurtulup özgürlük mücadelesi vermiş bir birey gibi gösteriliyor .Nedense bu hikaye son 20 yılda bütün filimlerde anlatılan ortak hikaye ve özgürlük arayına giden birey var çünkü aile orada Hapishane gibi bir yer ve oradan kurtulmak bir özgürlük mücadelesi gibi anlatılıyor özellikle burada diasporadaki Tırnak içinde Türk yönetmenler bu hikayeyi çok anlatıyorlar neticede Türk ailesinden gerici ,yobaz Türk ailesinden kurtuluyorlar ,özgürleşiyorlar ve kendilerine işte bir Hollandalı bir sevgili bulup ve özgürlüğün zirvesine buluşuyorlar .Görebiliyorsunuz burdaki alt metinleri ….Yugoslavyanın dağılmasında medyanın oynadığı enteresan bir rol vardı neymiş biliyormusunuz çok ilgimi çekmişti 1.16.33;  benim yetişemediğim bir Dallas dizisi varmış eskiden 1980 lerde Dallas dizisi ihtiras, aşk ,arkadaş iş çevirme entrika hep böyle bir dizi ve dizi ilk defa Yugoslavya ‘da yayınlanmış neden ayrılık tohumlarını ekebilmek için medyanın inanılmaz bu konuda propagandası var ve Sovyetler birliği konusuna geleceğim şimdi sizinle beraber bu Hegomanyanın kabul edilmesinde ciddi strajedik hamleleri var .Sovyetler birliği büyük kültürel hegomanyasını sağlayan girişimlerde yaptı zamanında biz yüz yıllık meselenin geçmişini anlamak istesek nasıl okumamız gerekir . Şimdi siyasal bir ikna olarak Kültürü kullandı Amerikaya yaptığı gibi sscb ye de yaptı .Biliyorsunuz sosyalizm çoğu kere Rusça ile özdeşleştirilir .Oysa Amerikan sosyalistleri İngiliz sosyalistleri 1917 öncesi sosyalistleri kastediyorum sosyalizmin tüm dünyada belli bir fikri irtifa kazanmasına çok etkili isimlerdir. Yani Bernard Show’un Fabian derneğindeki çabaları

https://oll.libertyfund.org/page/george-bernard-shaw-1856-1950-and-the-fabian-society 

mesela Upton Sinclair bir yazar,romancı  olarak  Amerikada yaptığı şeyler https://en.wikipedia.org/wiki/Upton_Sinclair

Bu kan dökülecek filmi onun eserlerinden Sinclair’in romanlarından esinlendi

Aslında Sosyalizm Avrupa da ve Amerika da ciddi bir geçmişe sahip fakat Ekim devriminden sonra 1917 ‘den sonra Rusya Her sosyalisti komünisti veya marksisti kendisi ile irtibatlı görmek istiyor .Bunun için çok önemli takdire şayan bir ağ kuruyor yani siyasal bir ikna aracı olarak kültürü nasıl kullanıyor zaten sosyalistler var .Bu Türkiyedeki sosyalistleri kendilerine bağlamak istediği gibi ,avrupadakileride bağlamak istiyor .Avrupadaki sosyalisytler ,Avrupa daki eşitsizliklerden zaten çok rahatsızlar ve sosyalizmi vicdanlı bir fikir olarak görüyorlar .Gerçektende Kapitalizmin kıyıcı yanlarıda hesaba katıldığında o zaman sosyalizm her vicdan sahibinin meğil edebileceği bir şey . Sscb aşamasına henüz gelmiş değiliz  1917 de.Lenin dönemi Rusyası arkasından gelen stalin Rusyası ve ikinci paylaşım savaşı sonrası  Rusyalar bambaşka rusyalar ama her zaman Ruslar Aynı devlet idesi ve idealini sürdürüyorlar .Çarlık dönemi Rusyası ideali Büyük Rus imparatorluğu mesela sıcak denizlere ulaşmak meselesi bu ulaşılamıyor ama büyük rusya halai hep aktüel .Lenin ve Stalin dönemide rejim değişmiş kominist ülke kurulmuş ama aynı idealler sürüyor .Yani SSCB ulaşılmış ve sonra dağılıp 16 adet devlet çıkmış büyük bir imparatorluk aslında Rus imparatorluğu fakat çarlık rejiminin yıktıkları rejimin idealini sürdürüyorlar

 

1990 ‘da SSCB dağıldıktan sonra olup bitene bakalım ,bugünün Putin Rusyasına bakalım bakın aynı ideali yine sürdürüyor devlet idesinde bir değişiklik yok hatta bugün Putin ‘in Rusyası Sıcak denizlere (Akdenize)inme rüyasını suriyeye inerek gerçekleştirdi. Şimdi Kültürü bir siyasal ikna aracı olarak kullanma söz konusu olduğunda sosyalizmi olağanüstü güzel şekilde kullanıyorlar .Bunda çok başarılılar bizim ülkemizde de bu hususta başardıkları şeyler Avrupadaki başardıkları şeyler kıyaslanabilir Tüm dünya ki ile kıyaslanabilir. 1960 ‘da Askeri darbe gerçekleştiğinde Ahmet Hamdi Tanpınar alkışlıyordu İsmet İnönü ile çok yakınlığı var herne kadar CHP ile pek arası olmasada İsmet paşayı çok beğeniyor Tanpınar 1962 de seçimler oluyor seçimler olduğu zaman herkes CHP’nin kazanacağını zannediyor çünkü darbe olmuş 2 yıl evvel arkasında halkta korku olacağı falan zannediliyor ama çok şaşırtıcı bir şey oluşuyor Demokrat partinin devamı olan Adalet partisi seçimleri kazanıyor ezici bir üstünlükle kazanıyor 1962 de o gün Tanpınar akşam günlüğüne şöyle yazıyor biz Rusların yaptığını yapamadık .Ruslar bizimle aynı dönemde devrim gerçekleştiler ama kendilerini tarihten ve kültürden koparmıdılar . o yüzden Ruslar SSCB olduğundada eski Rusyanın kültürünü aktarıyorlar . tarihin içersinden gelen kültürü aktırıyorlar böylece onların aydınları ile halkın arasında türlü bir takım sorunlar olmakla birlikte fakat kültürel bir kopuş yok fakat bizde olmadı bu biz koptuk

Buda bizde bu sorunları doğurdu .Rusların Başarısı Avrupa Birliğinin başarısı değilmiydi .Avrupa birliğini politikacılar kurmadan evvel entellektüellein kurduğu birlik Avrupayı birlik haline gelsin diye 1453 İstanbul fethinden sonra diyor Stefan Zwaik 500 yıl boyunca Tüm entellükteller Avrupa birleşsin diye uğraştılar Goethe’nin bu hususta çabaları var Ronald romia var ,Emil verharenin çabaları var .Zaten Zweigın kendi çabası var birleşik Avrupa idealine tekrardan ulaşamayacağız diye Berezilyada hanımı ile birlikte intihar etti o intihardan çok geçmeden sonra Avrupa birliği ideline ulaştılar bunu sağlayan onların entellektüelleridi inanılmaz çaba sarfettiler o gün bugünAvrupa kıtasında bir  kurşun dahi sıkılmaz ve Avrupa farklı dünyanın gücü olarak herkezin  baktığı farklı  bir yerdir.Ekonomik Topluluk kurulmadan evvel önce bir süreci var sonrasında özellikle titredikleri bir süreci var . Avrupada entellektüel

Hiç biri yok ki Avrupa birliğine ilişkin kafa patlatmamış olsun .Bugün Avrupa birliği sekteye uğrarmı diye sürekli sıkıntı yaşarlar sonra hala üzerinde titredikleri muaazam süreç var Avrupalı Entellektüellerin hiçbiri yokki haber maarsdan zwieg kadar saydım Avupa Birliğinin bugünle ilişkin kafa patlatmamış olsun . Amerikada Huntington örneğinden anlatmıştım .Biz bunu yaptığımızda algılanamıyor .Biz Türkiyenin kendi gerçeklerinden kendi kültürünü bir iktidar aracı olarak kullanması bir suçmuş gibi görülüyor oysa şunu görmemiz lazım bu sinemacılar ne yaparsa yapsınlar Roman yazarlar ne yaparsa yapsınlar Türkiye’de kültürel iktidar Halk’da bu filimleri izliyor dönüyor hayatını devam ediyor 1000 yıldır sürdürdüğü macerayı yaşanan zamanda sürdürüyor .İnanılmaz bir kültürel Hegomanyayla karşı karşıya kalıyor Hatta bunu şöyle karşılaştırılalım Çinlilerin Uygur Türklerine yaptıklarını çağlar boyunca bana mısın demiyor .çünkü bu adamlar 1950 lerde çinde benzer zülme uğradılar ama olmadı .

Demek istediğiniz şu galiba siz istediğiniz kadar hayal ettiğiniz toplamda inşayaa devam edin değiştirmeye çalışan kültürel hegomanyaya yaymaya çalışın bir yerde toplum onu bir şekilde yırtar atar . Tabii bunu çok ıyı gören biri var 1925 de Avrupa ve Türkiye diye Anrould Toinbi  

Evet bu yeni kurulan Türkiye bizim eserimiz ve bizim başarımız Avrupanın başarısı gibi gözüküyor diyor. Fakat bu ülkeyi kuran Osmanlı paşaları  bana öyle geliyorki bir zaman sonra bunlar deri değiştiren bir canlı varlık yani Yılan benzetmesi yapıyor bunlar ne zaman deriyi değiştirip,kimliklerine geri döneceklerini bilemiyoruz .Türkiye derisini değiştiriyor ve ne olursa olsun  o deri çeşitli acılar çekmişde olsada yeni gelen deri tarihi kaderini sürdürüyor .Bu hususta bizim intellektüelleri  bu konuda mücadele vermesede benim şüphem yok ki Türkiyenin entellektüelleri  entelijansı Türk Halkıdır .

Entelijansiya[1][2] (Latince: Intelligentia, Rusça: интеллигенция), “aydınlar topluluğu” anlamına gelen terim. Genellikle kültürel ve siyasal etkinliğe sahip entelektüel topluluk anlamında  Bizim maalesef bir  Entelijansiyasımız olamadı .Yani Türkiyenin tarihi kaderini yaşadığı zamanda bir entelijansıyımız oluşamadı Halk bu darlık vaktinde geliyor 15 temmuzda yaptığı gibi yapıyor .Tamda siz 15 temmuzu vurgu yapmışken siyasetçi  ve sosyolog olarak darbecilik ve terörizim’in kültürel iktidar ile olan ilişkisini anlatırmısınız .

Bu kültürel iktidar ile ilgili tartışmalarda çokta değinilmeyen konuyu zaman zaman gündeme getirmeye çalışıyorum O ‘da darbecliğin ve terörizimin kültürel iktidar bir ilişkisi var .Darbecilik üzerinden gidersek şöyle bir ilişki var .biliyorsunuz sömürgeci batı şöyle bir varsıyıma sahiptir .Bu batılı olmayan toplumlar kendilerini yönetmeye ehil değildirler ,kendilerini yöneticekleri kabiliyetleri yoktur .Bu seviye ye ulaşamamışlardır . Dolaysıyla

Onları doğrudan biz istila edelim sömürgeleliştirelim.Ve orda sömürge yönetimleri kurarak yönetelim  yada kendi uzantılarımızla bir şekilde  kendi kontrolümüz altında tutalım .Onları kendilerini yönetecek medeniyete ulaştıralım .Sömürgeci ideoloji kendisini böyle meşrulaştırılmıştır .Peki Türkiye’de demokrasiye geçişten sonra batının istemediği ,halk istediği insanlar siyasetçiler iktidara geldiği zaman Batılılar ne yaptılar kendi uzantılarını devreye sokarak darbeceliğe gittiler .Yani kendi uzantılarını iktidar  yapmaya çalıştılar .Ama bu bunu bir şekilde  kültürel hayatta da desteklediler  .Çünkü darbecilikte aynı zamanda içinde kütür var .Ne yaptılar mesala Muhafazakar insanları aşağılayan romanlar ,sinema filimleri ,o sinema filimleri nasıldır .Dindar karekterler hep kötüdür.Din adamları hep hırsız ve sahtekardır .Siyasetçiler aşağılanır Zübük karekteri gibi siyasetçiler niye hep aşağılanır çünkü siyasetçiler kötü olsunki ülkeyi darbeci olanlar yönetsin Çünkü Halkın çoğu milliyetçi ve muhafazakar olduğu için onların seçeceği kişilerde milliyetçi ve muhafazakar olacaktır . batının istemediği yöneticiler olacaktır.O yüzden siyaseti toptan aşağılamak onların seçimlerini aşağılamaktır ve dolaysıya kültürel darbeciliğin alt yapısını oluşturmaktır .Terörism de aynı Mesela PKK terörizmi ,piarını yapan destekleyen argümenlarını oluşturduğuna baktığımız zaman Pkk’nın sözde kendisine hedef olarak benimsediği tabanla alakası olmayan adamlar .Ama PKK ne yapıyor .Aynı Türkiyenin batısında Batıcıların yaptığı gibi  ,ülkenin doğusundada islam düşmanlığı ,dindarlığı kötü bir şey gibi kurguluyor bir takım sosyalism stalizm var gibi ilkel kavramlar alıp kullanıyor orada işte PKK lı olmayan kürt kürt değildir e varan ve bunu açıkça ifade eden bir takım metinleri sanki çok değerli metinlermiş gibi sunup O pkknın siyasi uzantılarına Pkk’nın reklamını yaptırıyorlar .Türkiyenin genelindeki Batıcı Hegomenyanın ordaki versiyonu PKK üzerinden gelişiyor .Yani darbecilik bütün dünyada öyle ,türkiyede öyle terörizm öyle böyle batıcı bir varsayıma dayanıyor .Bu yüzden bende o sorulardan birini sormuştum .Türkiyede hakim kültürün inteljans medyanın kurgulandığı terör karşıtı DaEŞ saldırılana açıkça düzsüz lanetlerken PKK eylem yaptığı zaman ; Bumu Pkk mı yaptı PKK yapmamıştır .Daeş yapmıştır .Pkk yaptı ama niye yaptı sor bakalım gibi anlamına gelecek böyle PKK’yı masumlaştıran onun uzantılarını öven ,onun liderlerini kahraman haline getiren bir söylem benimsiyor işte darbecilik ve terörizmin kültürel hegomanya ile ilişkisi böyle bir ilişki

Peki bu Küresel külter hegomanyasın karşısında durabilirmiyiz ?Yada Türkiye bu politik Kültürel hegomenyaya durduğumuz yerde şu an ne yapabilir .? Şimdi öncelikle şunu bilmemiz lazım bu çok geniş konu kültürden ,medyadan edebiyattan eğitime kadar .Eğitim burda çok önemli bir başlık akademiye kadar yapılacak çok şey var Burada denete yapıbilecekleri şey var .bu çok önemli ama herşeyide denet beklemininde yanlış olduğunu düşünüyorum .Sivil toplumun ,sivil aydınların sermaye guruplarının sivil toplum derneklerinin yapabilecekleri ,her bireyin yapabilecekleri var .Nitelikli olmak ama aynı zamanda şahsiyetli kimliğine sahip çıkan bir özgüvene sahip olmak .Burda özgüven çok önemli nasıl  11 Eylül den sonra Müslümanlar batılılar ile karşılaştığında biz Müslümanız ama terörist değiliz psikolojisine girmişlerdi . Benzeri durum Türkiyedede var .Biz dindarız ,müslamanız ,milliyetçiyiz .Müslüman bir Türküz ama yani o kadar kötü değiliz manasına gelen özgüven  yoksunu pek çok karşımız çıktı .Önce özgüvenimiz olması lazım bir Türkün ve Müslümanın özgüveni olmaması için hiçbir sebep yok .Aslında kitabınızdada söylemişiniz hiç tarihinde sömürge olmamış bir ülkenin evladı olarak özgüvenle kültürel iktidara karşı biraz bu hegomanyaya baş kaldırmak gerekiyor  farkında olmak gerekiyor burası müslemleke (sömürge değil ) sonuçta Burası Dünya imparatorluğu kurmuş ,dünya medeniyetini kurmuş büyük bir milletin evladıyız biz .Bu hasletlere sahip millet sayısı çok az Biz öyle bir tarihe ve milletin mensubiyetine sahibiz .Bunun kıymetini bilmek bunun özgüveniyle hareket etmek gerekiyor .Üzerine düşen her bir grubun ,bireyin

Devlet kurumların üzerine düşen görevinde bu bilinç ve şuurla yapması gerekiyor .Ben burda  özgüvenin ve şuurun kimliğimize olan aidetiyetin önemli olduğunu düşünüyorum .

Share this content:

Bir yanıt verin