01.03.2013 – İstanbul Cerrah Mehmet Paşa Camii – H.H.’nın Cuma Salâtı öncesi vaazından notlar:
Evet, şükürler olsun yine müslümanların bayramında Kuran sofrasında, Rasûlullah sofrasında hep beraberiz. Allah bizlere şükür halini nasip etsin.
Konuyu nerden açarsak açalım hedefimiz Allah, dayandığımız Allah, refikimizde Allah rabbimizde Allah…
Hangi konuyu ele alırsak alalım Allah olmadan o konuyu ele almak mümkün değil.
Allah’ı bilirsek her şeyi biliriz. O’nu bilmeyenin her bilişi ise zandır.
‘İnsanın Allah’la münasebeti’ , ‘Ölüm ötesi yaşam’; üstünde çokça durduğumuz konularımız. Bu böyle ama Allah’ı tanımanın da bir sonu yok.
Geçen dersimizde insanın Esfel-i Sâfilin tabir edilen en alt noktada ama en mükemmel formülle yaratıldığını söylemiştik. Âdem’in bir vazifesinin de kendisine secde eden melâikeye bilmediğini öğretmek olduğu ile bağlantı kurarak konumuzu açmaya çalışalım.
İnsan başka bir âlemde yaratılarak Esfel-i Sâfilin’e getirilmiş değil. İşin gerçeğini Kuran’dan öğrenmek istiyorsan; Âdem çamurdan yaratılmıştır en güzel şekilde ve dünyada yaratılmıştır.
Takvim bir manada ölçüt demektir. Tüm varlıklar kendisi ile ölçülen anlamına.
Esma-i Külleha diye anlatılan tüm isimleri yaşama kabiliyetine sahiptir.
Bu demektir ki insan en son nokta varlığıdır.
Kategoride şayet insandan sonra bir başka varlık daha olsa insan onun olması gerekirdi. Bu insan için de hedef kendinden sonra var olan ne ise ona ulaşmak olurdu.
Nebat mertebesinde bir varlığı ele alalım, onun için amaç ve başarı hayvan mertebesine ulaşmaktır. Nebat mertebesindeki varlığın amacı nebatlıkta son aşama değil.
Nebat bakımından nebatın ideali hayvan mertebesine uruç etmektir.
Hayvanın amacı da insan olmaya ulaşmaktır.
Neticede hepsinin hedefinde bir ilerisi vardır.
İnsan en son nokta olması yönü ile onun hedefinde başka bir varlık olma hedefi yoktur.
Şu anda olduğu varlık mertebesine de zaten gelmiş. O nedenle Ahsen-i Takvim.
Tüm skalayı kendinde bulunduran, varlığın direği, cetveli..
Öyleyse artık insan için var olma, varlık olma diye bir hedef yoktur.
Varlık olma noktasında olan kişi henüz kendisini insan istidadında kabul etmemekte demektir. Sen varlık skalasında gelinebilecek en üst noktada kendini bulmuşsun.
Artık insanın hedefinde varlık yolu değil , ‘yokluk’ olacaktır.
Varlık hedefi dalalettir, yokluk hedefi Sırat-ı Müstakiymdir. İnsanın şu andaki bilgi varlığı da böyledir.
Evrimcilerin yanıldığı nokta budur. “Niye insandan ileri bir varlık yok?” diye düşünüyorlar.
Bakın cismanilik ve madde âleminde limitlilik esastır.
Mesela karada gidecek araç yapılacakken önce 40 km hızla yapıldı sonra 80-100-200 km. Ama öyle bir hız vardır ki bu belli hızdan sonra araç takla atar. Madde âleminde limit her zaman söz konusudur. Her şeyde illa bir limit söz konusudur.
Evrim maddi boyutta beyinle zirveleşmiştir. Bundan sonrası ruhani yükseliştir.
Zaten beyin evrimini yapmış, bilmiyorlar.
Bu beyin ruhunu üretme noktasında evrimini yapmış.
Allah bu beyinde ruhunu üflemiş.
Ve bu ruh öte âlemde ruh bedenle sonsuza dek yaşamakta.
Bu bir mucizedir.
Dolayısıyla Âdemi ve ona secde eden melaikeyi anlamak zorundayız.
Âdem in meleklere bilmediklerini, tabiri caizse “ahlak” öğretmesi hususuna gelelim.
İnsanı varlığın başına taç yapan husus bilelim ki Ahsen-i Takvim olmasıdır.
Esfel-i Sâfilin’de meydana getirilen göz bebeğidir insan.
Hayvanın hedefisin, çünkü kendi özelliklerini ölüm ötesine götürebilme şansı insandan geçer.
Cinin de hedefisin. Var oluşa ait özellikleri ve şeytâniyet vasfını ortaya koyabilmesi için senin yaratma kuvvene ihtiyacı var.
Beynindeki özellik, hilafet özelliğin dolayısıyla cinin hedefindesin. Senin beynin bu kevne getirilen mucize ile o delaletin, Deccaliyetin kevne gelmesini sağlamakta.
Hakkânî şuurun açığa çıkması ile melâikeyi dahi geçmiş ve melâike ona secde etmiştir.
İlahi hükümlerin başı senden haberi olmayan meâikeye ahlak öğretmendir. Bunu çok ender insan kendi bünyesinde yapar. Nebiler, resuller, kâmil veliler bunu kendi bünyesinde yapar. Allah’ın inayeti ile.
Hakkânî yaşam için var olmuş insanların bir anlamda Resûlullah’a tabi olmaları demek Âdem’in meleklere bilmediğini öğretmesi gibi bir şeydir.
“Tâhâ”, Rasûlullah’ın; “Benim Kuran’daki isimlerimden biri..” olarak bildirdiği adla anılan sûre. Farkındalığın açığa çıktığı manaya hitap ederken “Tâhâ” deniyor.
“Tâhâ” dediği zaman Rasulullah’a işaretle; tüm isimlerin farkındalığının açığa çıktığı, orijinden gelen şekilde tâhir olan, hidayet varlığı insan Muhammed Mustafa sav. kastediliyor. Âlem kirli iken kendisi temiz olarak açığa çıkan.
1-) Tâ Hâ;
1-) Ey İNSAN (Âdem`e talim edilen Esmâ`nın tamamı ve ruh olarak üflenen diye benzetme yollu anlatılan Muhammedî salt şuur – orijin BEN)!
2-) Ma enzelna aleykel Kurâne liteşka;
2-) Biz Kurân`ı sana, mutsuz olman için inzâl etmedik.
“Bu Kur’an’ı Sen şaki olasın diye inzal etmedik.”
Ne muazzam bir hitap.
Tâhâ‘nın hitabını duymayan insan, insan oluşunu duymamış demektir.
Bu gördüğün varlık ölecek, insan ölmez. Tâhâ‘nın hitabını duymamış insan henüz insan olmamış demektir.
“Şaki olasın diye inzal etmedik” derken şaki, Âdem’ liginin gereği olan cenneti yaşayamayan demektir. Âdem’den önceki varlık mertebesi şekavet halidir. Âdem’in açığa çıkmasından itibaren eşiyle birlikte cenneti yaşadığı süreçte, “sadece şu ağaca yaklaşmayın” denildi.
“Şu ağaca (şecere) yaklaşma” denmiştir.
Kültürümüzde de bilinir. ‘Ben onun seceresini bilirim‘ deriz. Hangi genetikten geldiğini bilirim demektir. Şecere bu üretime ait sülb ağacı, soy ağacı. Buna yaklaşırsan sen cennet halinden uzaklaşırsın.
Diğer bir yönü ile ‘Şecere‘, ağacın dallarının birbirine girmesi, karışması babında ihtilaf, tartışma manasındadır. Senin gibi cennet halini yaşamayanlarla tartışma.
Tuzlu su denizi ile tatlı su denizi arasında berzah var.
Karışması, anlaşması mümkün değil.
Âdem’in dünyasını, şuurun lezzetini ne bilsin bedeni ile yaşayan.
Cin meleğin dünyasından ne anlar?
Hayvan insanın dünyasından ne anlar?
Onun için sakın “tartışmayın” manası var.
Ama bu bir yönü konunun. Bu da bir fikir.
Burada incelikli husus “Şaki olasın diye inzal etmedik”:
Varlık kiri ile kirlenmemiş, hakikatini bilmeme özelliği ile delâletlenmemiş.
Dolayısıyla bu açılan hakikatteki azamete, haşyete açık olana özlü bir anlatımdır Kuran.
Çok incelikli, ibretli anlatımları çok incelikle ve kibarlıkla veren, anlamak isteyene en derinlikli bir anlatımla veren.
Tam bir hatırlatma demektir “tezkire“: Hakikaten sen bu Kuran’ı anlarsan şekavetinden tezkere alırsın cennete nail olursun
İnsan herhangi bir canlı olmak, cehennemlik olmak için var edilmemiş. Hakka şahit olmak için halifelik istidatı ile meziyetlendirilmiştir.
Bu en kâmil haliyle insan var. Bu nedenle de Âdem as. ile insanlığın ikinci atası olan Nuh as. konusu var.
Adem as.dan sonra insanlığın ikinci atası olan ama insanlığa ilk inzal edilen nebi-resul olan Nuh as.
İlk insan Âdem’de potansiyel ve sorumluluk ne ise ondan sonraki insanların hepsi bu özelliğe sahip demektir.
“Onu biz inzal ettik biz koruruz”un bir insana bir manası Kuran’a dır.
İnsan olmazsa Kur’an ne anlama gelecek? Kuşlara mı hitap edecek.
Nuh as ilk ulul azim resul.
Efendimiz s.a.v. Hadisi Şeriflerinde:
“Benim ehli beytimin misali Nuh’un gemisi gibidir, ona binen kurtulmuş, ondan yüz
çeviren boğulmuştur.” buyurmuştur.
Âdem’e melaike secde etti. Âdem o meleklere bilmediklerini öğretmek için var.
Burası incelikli bir husus.
Zaten artık Âdem’de böyleyse, ilk insan âdemde potansiyel ne ise her insan aynı potansiyel ve istidata sahiptir. Her doğan fıtrat üzere doğar demek, insan kıyamete kadar korunacaktır, Kuran kıyamete kadar korunacaktır demektir.
Yeryüzünde insan olmayınca Kuran’a ne gerek var.
İnsanın ise şerefi Kuran’dır. O nedenle Nuh as’a geleceğiz ama bugün buna vaktimiz olmaz, ezan okunuyor.
Allah Rasûlullah’ın hamd sancağı altında cümlemize haşir nasip eylesin, onun lütuf nazarı ile baktıklarından olmayı nasip etsin.