“Merhametli olanlar… Bunlara, Rahman olan
Allâh merhamet eyler… Yerde olanlara merhamet
ediniz ki göktekiler de size merhamet ederler…”

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

  • “Merhametli olanlar… Bunlara, Rahman olan
    Allâh merhamet eyler… Yerde olanlara merhamet
    ediniz ki göktekiler de size merhamet ederler…”

    RAHMET, Allah ilminde Esmâ’nın açığa çıkışıyla vücud
    bulmaktır (algıda var olmaktır).
    Rahmet eseri olarak Allah ilminde hikmet (nedensellik)
    sistemine göre vücud bulan her şey, varlığını oluşum programına
    uygun bir işlevle devam ettirir.
    Nihayetinde kimi birimler ölmeden önce üreme yoluyla
    mevcut programlarının idamesini sağlar; kimi birimlerse
    bünyelerindeki El-Bâis Esmâ’sının işlevi gereği mutasyonla
    işlevini bir üst yapıda devam ettirir.
    Ayrıca doğal seleksiyon mekanizması tarafından
    bastırılmamak ya da yok edilmemek için, her halükarda güçlü
    olmak önemlidir.
    Birimde programın gereği olan işlevi ifa etme arzusu ne
    kadar güçlüyse, doğal seleksiyon ile yok olmamaya karşı o

şiddette direnç gösterir. Neticede birim ya yetersizliği
dolayısıyla yok edilir (“var olan bir şey yok olmaz” prensibi
gereği, buradaki yok ediliş “geri dönüşüm (recycling)”
anlamındadır), ya da sistemin El-Bâis mekanizması gereği
potansiyelindeki kullanılmamış Esmâ’nın açılımını zorlayıp
mutasyon geçirir ve bir üst yapıya dönüşerek varlığını başka bir
formda ya da başka bir boyutta devam ettirir.
Özetle rahmetin anlamı:

  1. Birimin Allah ilminde Esmâ ile vücud
    bulmasıdır…
  2. Birimin genel sistemin doğal seleksiyon
    mekanizması tarafından yok edilmemesi için, sistem
    şartlarına ayak uyduracak kadar esnek ve güçlü
    olmasıdır…
    GELELİM KONUMUZ OLAN HADİSE:
    “Yerde olanlara merhamet ediniz ki göktekiler de size
    merhamet ederler…”
    Bedenin kesitsel algılama araçlarından gelen veriler ve
    biyokimyasal etkileriyle beyinde dünya algısı/vizyonu meydana
    gelir ve bu algıya göre de bilinç oluşur.
    Beden kaynaklı verilerin beyinde oluşturduğu algı/vizyon
    ve bilinç, kendimizi bedensel varlık kabul etmemize yol
    açtığından hadiste sembolik olarak “yerde olanlar” diye ifade
    edilmiştir.
    “Yerde olanlara merhamet etmek”ten murad…
    Beynin algı kapasitesini artırıp, görgüsü ve ufku beden
    sınırlarının ötesine geçmiş aşkın (transcendent) bir bilinç haline

gelmektir. Bu sayede kişi beden kaynaklı verilere dayalı bir
biçimde oluşan algı kayıtlarının dışında, Semâ diye tarif edilen
evrensel genişlikten nasip alabilir.
İnsan beynindeki epifiz tıpkı bir anten misali, yüksek
frekansların beyne geçiş noktasıdır ve bir katalizör gibi beynin
genel performansını artırarak evrensel boyutlara açılmasını
sağlar.
Bahsettiğim bu konu, Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin
Risâletinin ana konusudur!
Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin Risâletinin ana
konusunu şöyle özetleyebiliriz:
“Tüm boyutları ve sayısız türleriyle evren, ismi Allah
olan Vahidü’l Ahad’ın (sayısal çokluk kabul etmez TEK’in)
ilminde, Esmâü’l-Hüsnâ ile işaret edilen (kendini
tanımladığı) muazzam, muhteşem ve mükemmel
özelliklerinin holografik esasa göre açığa çıkış bilgisidir
(Allah ilmidir) ve insan beyni bu açığa çıkışın en geniş
kapsamlı yansıma ve kavrama mahalli olarak
işlevlendirilmiştir…”
KİŞİ BUNA İMAN ETTİKTEN SONRA, imanın
gereğini yaşamak için holografik tekil bilgi denizinde bir kesit
olan bedensel varlığının kayıtlarından bilincini özgürleştirip,
hologramda düşünsel bir seyre çıkar. Başka bir ifadeyle, Allah
ilminde ilmini ilmiyle serbestçe seyrederek kendini tanıma
açılımı çalışmalarına girer.
Bu hususta en önemli çalışma “zikir”dir. Zira zikir,
bedensel algının (beş duyunun) oluşturduğu koza dünyası
sınırları dışındaki evrensel gerçekleri değerlendirmeye yönelik,
beyinde ek bir kapasite oluşturma çalışmasıdır

Salât ise belirli zikir ve hareketlerin sağlayacağı güçlü bir
konsantrasyonla beynin yüksek frekans desteğinden yararlanarak
evrensel gerçekleri değerlendirme çalışmasıdır.
Oruç dahi bedenin beyin üzerindeki kısıtlayıcı etkilerini
minimuma indirme amacıyla tutulur… Böylece beynin koza dışı
gerçeklere duyarlılığı artırılmış olur ve Salât ile
değerlendirilenler deneyimlenebilir.
Hac, ley hatlarının (pozitif radyasyon akım kanallarının)
kesişim noktası olan Kabe’nin ve bunun bir uzantısı olan
Arafat’ın altındaki çok yüksek frekanslı enerji kaynağının
beyinde meydana getireceği yüksek bir çalışma temposuyla,
beynin epifizden geçiş yapan yüksek frekanslarla rezone
olmasını destekler… Bunun sağlayacağı açılım hiçbir ibadetle
kıyasa gelmez.
Zekât, bedensel varlık sanısından arınmak için Esmâ
dışında vehmettiğin varlığının en azından kırkta birini ihtiyacı
olanla karşılıksız paylaşmaktır. “Zaten siz Vechullâh için
(Vechullahı bildiğiniz veya gördüğünüz için) bağışlarsınız…”
ayeti gereğince, yüksek frekansların sağlayacağı evrensel
gerçeklere karşı bir duyarlılıkla yaşamak için, beden kaynaklı
düşük frekanslara dayalı dünyevî varlığından arınmaktır.
Kısaca dinde şer’î hükümler (şeriat) veya “ibadet” diye
bildirilen tüm çalışmalar, Allah ilmini evrensel boyutlarda
algılama ve değerlendirme amaçlı tekliflerdir.
HADİSTE: “göktekiler de size merhamet ederler”
bölümü ise rahmetin, birimin derunundan bilincine doğru
boyutsal bir bilgi akışının oluşturduğu görüş açıklığı
(aydınlanma) olduğu anlamınadır. Bu bilgi akışı tasavvufta
Ahfâ, Hafî, Sır, Ruh, Kalp ve Nefs şeklinde sıralanmıştır.

“Zerre küllün aynasıdır” hadisindeki “küll”, Risâletin
hakikati olan Allah ilmidir (holografik tekil bilgide Esmâ
seyri); “zerre” ifadesinin insan beynindeki karşılığı ise
epifizdir. Beyin, epifizden geçiş yapan yüksek frekans desteği
ile Allah ilmiyle iletişime geçerek, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in
Allah ismiyle açıkladığı hakikati kemâliyle kavrama ve
gereğini yaşama mahallidir!
Beden kaynaklı düşük frekanslar beynin algı kapasitesini
daraltarak, bedensellik fikrini oluşturacak düşünce ve hissiyatları
meydana getirirken; buna karşın epifizden beyne geçiş yapan
yüksek frekanslar ise evrensellik fikrine dayalı düşünce ve
hissiyatı oluşturacak bir biçimde beyin duyarlılığını artırıp,
algıda derinlik ve genişlik meydana getirir.
Dolayısıyla beden kaynaklı düşük frekanslar beyinde
insanın arz’ını (dünya algısını/vizyonunu) oluşturur… Buna
mukabil epifizden beyne geçiş yapan yüksek frekanslar ise
insanın Semâ’sını -Evrensel Öz’e doğru bilinç katlarını/nefs
mertebelerini- (ki bu bilinç katları/nefs mertebeleri yedi olup,
bunlar da sırasıyla 1. Emmâre Nefs 2. Levvâme Nefs 3.
Mülhime Nefs 4. Mutmainne Nefs 5. Râdıye Nefs 6. Mardiye
Nefs 7. Sâfiye Nefs’tir…) meydana getirir.
Bakara Sûresi, 29’uncu ayette bu konu şöyle
açıklanmaktadır:
“HÛ” (O işaretini boyutsal derinlikli düşünmek gerekir)
yarattı sizin için arzdan olanların (bedeninizdeki özelliklerin)
tümünü; sonra da şuur (beyin) boyutunuza yönelip onu yedi
kat (yedi idrak kapasitesi – Nefs mertebesi) olarak düzenledi.
O her şeyi bizâtihi kendinden yarattığı içindir ki her şeyi
bilendir.
Tasavvufta yüksek frekanslara dayalı yaşam sürenlere
Semâ ehli denmiştir.

Semâ ehli, Mele-i Âlâ diye de tabir olunur.
Allah ismiyle açıklanan Vâhidü’l Ahad’ın varlıktaki
tedbirâtı ve tasarrufu, Mele-i Âlâ iledir.
Mele-i Âlâ ile sistemler kurulur ve yine onlar hükmüyle
sistemler bozulur.
İnsanın hakikatine giden yolda en âlâ refik’tir.
“Göktekiler de size merhamet ederler” cümlesindeki
“göktekiler”, bir yönüyle epifizden beyne geçiş yapan yüksek
frekans desteğidir; diğer yönüyle dünyamızı paylaşan Semâ
ehlinin (Rasuller, Nebîler ve Velîlerin) Allah ilmine dayalı üst
düzey yaşamlarından bizlere yansımalarıdır.
Kur’ân ayetleri ve hadisler, Semâ ehlinden olan Hz.
Muhammed (s.a.v.)’in Allah ilmine dayalı üst düzey
yaşamından bizlere yansıyanlardır.
Doğrusunu bilen Allah’tır..

Ahmet Köse 40 Hadis Kitabından alınmıştır

Share this content:

Bir yanıt verin